Kategoriler

30 Nisan 2016 Cumartesi

Hayal ediyorum.

"Yılda iki bayram gözüme görün
  Hasretine dayanamam, ölürüm.."

Komşumuzun oğlunun resmini gördüm internette.
Senle yaşıt olan..
Çok büyümüş.
Maşallah dedim en başta hemen.
Ama çok tuhaf geldi bana onun o kadar büyümüş olması.
Senin büyüyüşünü göremedim ya o yüzden olsa gerek, şaşırıyorum.
Sonra bir hayale dalıyorum derin ve acı.
Senin o hallerini hayal etmeye çalışıyorum.
Konuşsa nasıl olurdu sesi, uzun uzun cümleler kursa ne anlatırdı diye.
Yürüyüşünü, koşuşunu hayal ediyorum.
Kendimi düşünüyorum sonra.
Ölmeseydi bebeğim, ne kadar mutlu olurdum diye.
Sonra dönüyorum bu halime ama
Hayalimi özlüyorum..

Devamı --> »

27 Nisan 2016 Çarşamba

2
yorum
Rüyama geldin, hoşgeldin bebeğim..

Ne garip şu rüya hallerimiz.
Biz uyurken çalışan beynimiz çok da düzgün çalışmıyor galiba.
Çünkü normalde gerçek olmadığını, olamayacağını bildiği şeylere rüyamızda inanıyor beynimiz.

Seni gördüm rüyamda dün gece,
Sen çok acıkmıştın ve emzirmeye başlıyordum seni.
Kendi kendime "Yaa ben niye bu kadar uzun süre emzirmedim ki oğlumu, nasıl acıkmış yavrum." diye düşünüyor, kızıyordum kendime.

Akılsız aklım, uyuyan beynim unutmuş herhalde senin öldüğünü. Uzuun süredir neden emzirmediğimi sorguluyor. Tuhaf.

Ya da şimdi düşündüm de rüyalarımız sadece beynimizin aldanması olmayabilir belki.
Belki Allah'ım, seni görüp rahatlamam için,
Sana, emzirirken olduğum kadar yakın olmayı hissedebilmem için gördürdü bu rüyayı bana.
Belki Allah'ın bana sunduğu bir lütuftur senin geldiğin rüyalar.
Öyleyse Hoşgeldin rüyama kuzucum..
Devamı --> »

12 Nisan 2016 Salı

7
yorum
Can Suyu..

Bahar geldi.
Yine...
Çiçekten, bahçeden hoşlananlarda bir hareket başladı.
Bahçeler düzenleniyor, yeni tohumlar, çiçekler ekiliyor.
Fotoğraflar paylaşılıyor bahçelerden, saksılardan.

Ben senden sonra edindim bu alışkanlığı,
Senin o küçücük mezarın, benim bahçem oldu kuzum.
Toprağının boş kalması, üstündeki çiçeklerin kuruyup solması acıtıyor canımı çok.
Nedense.
Muhtemelen şu soğuk mermer ve kara toprak simgelerinin verdiği acıdan.
Diktiğim çiçeklerle mezarındaki soğuk mermeri ısıtmaya, kara toprağını renklendirmeye çalışıyorum aklımca.


Abinle bu Pazar günü geldik yanına,
Çiçekleri ona seçtirdim, neyi nereye dikeceğimize birlikte karar verdik.
Yukarıdaki kalbin tam ortasına mis kokulu kekik, etrafına sarı menekşeler; aşağıya da iki lila rengi papatya..
Sarı-lacivert taşlar geçen yıldan kalma. Yıkayıp tekrardan dizdik toprağının etrafına.
Ben çiçeklerini diktim,
ellerimle değiştirdim toprağını.
Geçen sonbahar diktiğimiz ama üzerinden geçen zorlu Ankara kışından sonra kapkara olup kuruyan çiçekleri taa dipten, köklerinden söktüm. Çiçeği kökleriyle birlikte yavaş yavaş çektikçe o toprak açılıyor ya. Canımı alıyor sanki annecim. Bi an o toprağın içinden bana ellerini uzatacaksın sanıyorum. Bedeninin çook daha derinde olduğunu biliyorum ama bilmek işe yaramıyor bazen. Bilsem de asla ordan çıkmayacağını "bi çıksa, ahh, bi uzatsa o minik ellerini.." diye iç geçiriyorum bazen. Pazar günü de öyle oldu, mezarını baharla süslemek için toprağının yaklaşık 10 cm.lik üst katmanını kaldırıp attım. Bir ağacın dibini epeyce kazıyarak tertemiz, doğal toprak çıkardım. Bu yeni toprağı yaydım mezarının üstüne, çiçeklerimizi diktim. Yeni çiçeklerin can suyunu ilk abine döktürdüm, bir yandan da anlattım abine can suyunun ne olduğunu. Can suyu.. Ne güzel bir tabir değil mi! Bitkiler canlansın, yaşasın, büyüsün diye, dikildikten sonra verilen ilk su. Biraz garip bir durum işte. Minik bebeğimin mezarına can suyu döküyorum ama bebeğim için değil, minik çiçekler için.
Bir an öyle olsaydı diye bir hayal geçiyor aklımdan, o can suyu ölen insanlarda da işe yarasa ya..
Sonrası gelmiyor hayalimin.
Çünkü biliyorum.
Kim olduğumu, " kul" olduğumu biliyorum.
Veren de O, alan da O, biliyorum.
Şu dünyadaki  hiçbir bilim, hiçbir teknoloji, hiçbir güç bunu sağlayamaz biliyorum.
Kul olduğumuzu, gücün, var etmenin sadece O'na ait olduğunu bir kez daha idrak ediyorum.
Hamd olsun Allah'ım, verdiğine de aldığına da. Senden gelen her şeye Hamd olsun.
Bu dünyada bana zulüm gelen bu günler de geçecek ve eğer layık olabilirsem senin gittiğin yere, orda kavuşacağız.
Şimdilik minik cennet bahçemiz senin mezarın.
Kabul ettik, benimsedik.
Süsledik, temizledik.
Ailemizin minik bahçesine baharı getirdik.

Devamı --> »

8 Nisan 2016 Cuma

4
yorum
Zaman = İlaç

"Zaman birçok şeyin ilacı" demişlerdi de inanmamıştım. Ama öyleymiş, yaşayarak öğrendim.

Senden sonra aylarca işe gitmemiştim. İstifa etmek istediğim için çok tartışmıştım babanla. O benim iyi olmam için işe devam etmem gerektiğini söyledikçe kızıyordum ona. Efe için ve senin için deneyeceğim demiştim. Ama başaramazsam istifa ederim diye de tehdit etmiştim babanı.

İşe döndüğüm ilk günlerim ağlamakla geçmişti, masamdaki her bir nesne dünyamı alt üst ediyordu. Bilgisayarımdaki dosyalarım, belgelerim, çalışmalarım; çekmecemdeki kalemler, ataçlar, zımba; masamdaki not defterim.. "Oğlum varken vardı bunlar, tamam ama şimdi oğlum öldü bunlar yine var." diyor sen öldükten sonra dünyanın yıkılmamış olması zoruma gidiyordu. Arkadaşlarım masamdaki resimleri kaldırmışlar ben gelmeden. Senin ve abinin türlü türlü resimleri vardı, kolaj yapmıştım ikiniz için de.
Bunları taziye için geldikleri bir gün babaannene bırakmış iş arkadaşlarım, ben görmeyim diye. Çok sonradan öğrendim.
Onlar resimleri kaldırmıştı, ben de kalanları kaldırdım masamdan. Kişisel hiçbir şeyim olmasın istedim önümde. Monitör, klavye, mouse yeterdi. Sadece takvimi kaldıramadım. 2014 yılı takviminde Mayıs ayı kalmış hala. Bakıp bakıp çok ağladım.

1 Mayıs tatildi, sen abin ben evin yakınındaki 365 AVM'ye gitmiştik son kez.
2 Mayıs iş çıkışı seni ve abini babannenlerden alıp eve getirirken bir anda çok şiddetli yağmur yağmıştı. Sen bebek arabasındaydın, yürüyorduk. Islanmayalım diye bir dükkanın tentesinin altında beklemiştik 5 dk. yağmurum şiddeti geçene kadar. Bahar yağmuruydu, şiddetli yağıp ve çabuk kesilmişti. Çok dikkatle izlemiştin sen, sanki dünyaya son bakışınmış gibi. O bebek halinle ama çok bilgece izlemiştin yağmuru.
3 Mayıs Cumartesi, abin babanla evde kalmak istemişti, biz ikimiz hava almak için çıkmıştık dışarıya. Yeni açılan bir dükkan gördük, Hatay'ın yöresel ürünleri satılıyordu. Senin için pekmez almıştım. (İki gün sonra sen öldün, o pekmez kaldı.)
4 Mayıs Pazar hastaneye götürüşümüz.
5 Mayıs Pazartesi ölüşün.
6 Mayıs seni toprağa verişimiz.

Sonrasında anlamlı hiçbir gün yoktu benim için. O yüzden o takvimin yaprakları hiç ilerlemedi. Benim dünyam gibi takvimim de Mayıs 2014'te kaldı.

Kendime kızıyor, ruhsuz vicdansız bir anne olduğumu düşünüyordum. Bebeğim öldü ama ben işe gelip çalışabiliyorum diye. Çalışmak diyorum ama çalışamadım epey bir süre. Sağolsunlar iş falan da istemediler benden. Zamanla işyerinde ağlamalarımı azalttım, sadece serviste ağlıyordum giderken ve eve dönerken.
Bir süre yemeğe falan gidememiştim işyerinde, insanlarla karşılaşmamak için. Birkaç arkadaşımla hep dışarı çıktık öğlenleri. Sağolsunlar, kahrımı hep çektiler o dönemde. Sonrasında yemekhaneye de gitmeye başladım yavaş yavaş. Yemeğimi yerken bi anda tutulup kalıp ağladığım dönemler de oldu ama onlar da geçti.

Zaten çok makyaj yapan bir tip değildim, hafif bir göz makyajı yeterdi çoğu zaman. Takı olarak da bi küpe, bazen bi bileklik ya da bi kolye olurdu. Senden sonra ne makyaj ne takı tabi. İlk iki ay dişlerimi bile fırçalamamıştım. Düşünsene iki ay fırçalanmayan dişleri :) Babanın ısrarları üzerine iki ay sonra ara ara da olsa diş fırçalamaya başlamıştım. İlk günler banyo yapıcam diye girer dakikalarca suyun altında ağlardım. İki-üç hafta sonra tam anlamıyla banyo yapabilmiştim.

Şimdilerde saat takıyorum hergün ama takı yok hala, nedense. Yataktan çıkıp gelmiş görüntüsünü azaltmak için de eye-liner ya da kalem sürüyorum, o kadar. Ha bak takı yok dedim ama senin ölümünden sonra yaptırıp daim taktığım kolyemi unuttum, o hep boynumda. Dövme yaptırmak istemiştim sen öldükten sonra, senden kalıcı bir iz olsun diye. Günah olduğunu anladıktan sonra vazgeçip bu kolyeyi yaptırmıştım.


Zaman geçti. Acıtarak, inciterek, hırpalayarak geçti ama geçti.
İyiyim, hayata katılıyorum, devam ediyorum.
Tayin isteyip 9 yıl çalıştığım işyerimi değiştirdim.
Bambaşka bir yerde, bambaşka insanlarla, bambaşka bir iş yapıyorum.
Çalışıyorum, kendimi verebiliyorum işe.
Ama çalışma masamda Mayıs 2014'te kalan o takvim hala duruyor.




Devamı --> »

1 Nisan 2016 Cuma

7
yorum
1 Nisan..


                              2 sene öncesi,
                              Yine 1 Nisan sabahı..
                              Saat 07:23:38
                              İşe gitmek için seni babaannenlere bırakmalıyım.
                              Sen bizim yatakta şöyle huzurla uyurken uyandırıyorum.
                              Yaklaşık 2,5 aydır yapıyorum bunu.
                              1 yıllık doğum iznini bitirip işe başladım çünkü.
                              Her sabah erkenden seni sıcacık yatağından çıkarıp babaannenlere bırakıyorum.
                              Ben işe gidiyorum.
                              Olacakları bilmeden.
                              Bu hayattaki son 35 günün olduğunu bilmeden o 1 Nisan sabahı da bıraktım seni.
                              Bilseydim...
                              Bilseydim 35 gün sonra öleceğini...
                              Bilseydim öleceğini..

Devamı --> »