"Zaman birçok şeyin ilacı" demişlerdi de inanmamıştım. Ama öyleymiş, yaşayarak öğrendim.
Senden sonra aylarca işe gitmemiştim. İstifa etmek istediğim için çok tartışmıştım babanla. O benim iyi olmam için işe devam etmem gerektiğini söyledikçe kızıyordum ona. Efe için ve senin için deneyeceğim demiştim. Ama başaramazsam istifa ederim diye de tehdit etmiştim babanı.
İşe döndüğüm ilk günlerim ağlamakla geçmişti, masamdaki her bir nesne dünyamı alt üst ediyordu. Bilgisayarımdaki dosyalarım, belgelerim, çalışmalarım; çekmecemdeki kalemler, ataçlar, zımba; masamdaki not defterim.. "Oğlum varken vardı bunlar, tamam ama şimdi oğlum öldü bunlar yine var." diyor sen öldükten sonra dünyanın yıkılmamış olması zoruma gidiyordu. Arkadaşlarım masamdaki resimleri kaldırmışlar ben gelmeden. Senin ve abinin türlü türlü resimleri vardı, kolaj yapmıştım ikiniz için de.
Bunları taziye için geldikleri bir gün babaannene bırakmış iş arkadaşlarım, ben görmeyim diye. Çok sonradan öğrendim.
Onlar resimleri kaldırmıştı, ben de kalanları kaldırdım masamdan. Kişisel hiçbir şeyim olmasın istedim önümde. Monitör, klavye, mouse yeterdi. Sadece takvimi kaldıramadım. 2014 yılı takviminde Mayıs ayı kalmış hala. Bakıp bakıp çok ağladım.
1 Mayıs tatildi, sen abin ben evin yakınındaki 365 AVM'ye gitmiştik son kez.
2 Mayıs iş çıkışı seni ve abini babannenlerden alıp eve getirirken bir anda çok şiddetli yağmur yağmıştı. Sen bebek arabasındaydın, yürüyorduk. Islanmayalım diye bir dükkanın tentesinin altında beklemiştik 5 dk. yağmurum şiddeti geçene kadar. Bahar yağmuruydu, şiddetli yağıp ve çabuk kesilmişti. Çok dikkatle izlemiştin sen, sanki dünyaya son bakışınmış gibi. O bebek halinle ama çok bilgece izlemiştin yağmuru.
3 Mayıs Cumartesi, abin babanla evde kalmak istemişti, biz ikimiz hava almak için çıkmıştık dışarıya. Yeni açılan bir dükkan gördük, Hatay'ın yöresel ürünleri satılıyordu. Senin için pekmez almıştım. (İki gün sonra sen öldün, o pekmez kaldı.)
4 Mayıs Pazar hastaneye götürüşümüz.
5 Mayıs Pazartesi ölüşün.
6 Mayıs seni toprağa verişimiz.
Sonrasında anlamlı hiçbir gün yoktu benim için. O yüzden o takvimin yaprakları hiç ilerlemedi. Benim dünyam gibi takvimim de Mayıs 2014'te kaldı.
Kendime kızıyor, ruhsuz vicdansız bir anne olduğumu düşünüyordum. Bebeğim öldü ama ben işe gelip çalışabiliyorum diye. Çalışmak diyorum ama çalışamadım epey bir süre. Sağolsunlar iş falan da istemediler benden. Zamanla işyerinde ağlamalarımı azalttım, sadece serviste ağlıyordum giderken ve eve dönerken.
Bir süre yemeğe falan gidememiştim işyerinde, insanlarla karşılaşmamak için. Birkaç arkadaşımla hep dışarı çıktık öğlenleri. Sağolsunlar, kahrımı hep çektiler o dönemde. Sonrasında yemekhaneye de gitmeye başladım yavaş yavaş. Yemeğimi yerken bi anda tutulup kalıp ağladığım dönemler de oldu ama onlar da geçti.
Zaten çok makyaj yapan bir tip değildim, hafif bir göz makyajı yeterdi çoğu zaman. Takı olarak da bi küpe, bazen bi bileklik ya da bi kolye olurdu. Senden sonra ne makyaj ne takı tabi. İlk iki ay dişlerimi bile fırçalamamıştım. Düşünsene iki ay fırçalanmayan dişleri :) Babanın ısrarları üzerine iki ay sonra ara ara da olsa diş fırçalamaya başlamıştım. İlk günler banyo yapıcam diye girer dakikalarca suyun altında ağlardım. İki-üç hafta sonra tam anlamıyla banyo yapabilmiştim.
Şimdilerde saat takıyorum hergün ama takı yok hala, nedense. Yataktan çıkıp gelmiş görüntüsünü azaltmak için de eye-liner ya da kalem sürüyorum, o kadar. Ha bak takı yok dedim ama senin ölümünden sonra yaptırıp daim taktığım kolyemi unuttum, o hep boynumda. Dövme yaptırmak istemiştim sen öldükten sonra, senden kalıcı bir iz olsun diye. Günah olduğunu anladıktan sonra vazgeçip bu kolyeyi yaptırmıştım.
Zaman geçti. Acıtarak, inciterek, hırpalayarak geçti ama geçti.
İyiyim, hayata katılıyorum, devam ediyorum.
Tayin isteyip 9 yıl çalıştığım işyerimi değiştirdim.
Bambaşka bir yerde, bambaşka insanlarla, bambaşka bir iş yapıyorum.
Çalışıyorum, kendimi verebiliyorum işe.
Ama çalışma masamda Mayıs 2014'te kalan o takvim hala duruyor.