Hıçkıra hıçkıra, bağıra bağıra ağlayasım oluyor bazen.
Haberlerde izlediğim, gazetede okuduğum bir habere ya da yolda gördüğüm yaşlı bir amcaya.
Dinlediğim bir bağlama sesine ya da türküde geçen bir cümleye.
Bazen de durup dururken.
Haykırarak ağlayasım geliyor.
Senin acına dayanmak için bütün gücümü harcıyorum demek ki
En ufak bi duygu yoğunluğu takatten düşürüyor.
Senden kalan basit, kırık bir oyuncak parçası ciğerime saplandı mesela dün.
"O kadar oyuncağın içinden şu kırık kelebek kanadıyla oynardı Asil Miran" dedim babana.
Dedim, birkaç saniye susup içimdeki sızıyı dinledim ve değiştirdim konuyu.
Geçti sandım, geçmemiş.
Kuyuyu taşırmış meğer.
Yüreğimde bir kuyu var diyorum bazen.
Sana yanışlarımla yavaş yavaş doluyor.
Aklıma düştüğünde gelen feryatlarımı bir bir o kuyuya atıyorum.
Daim aktif.
Azar azar, yavaş yavaş dolup taşıyor.
Tüm gün hiçbir şey atmadığım da oluyor, bir anda kuyuyu tamamen doldururcasına yandığım da.
Sadece beni yakıyor artık o acı kuyusu, zararsız yani
Görünmüyor dışarıdan.
Önceden gözlerimden fışkırırdı kuyunun alevleri,
Bana bakan üzülür, acırdı.
Gözlerim de saklanmayı öğrendi zamanla.
Gözlerim görünmüyor dışarıdan.