Kategoriler

30 Aralık 2014 Salı

Yeni yil gelse de eski yilda kalmak..

     Yeni yıl.. Hic sikayet edeni duymadim. Yeni bir yila giriyoruz diye uzulene, bir yil onceye donmek isteyene rastlamadim hic. Ama ben şikayetçiyim artik annecim, yeni bir yil falan istemiyorum. Bu yılın bitmesini, bitip gitmesini istemiyorum ben. Çünkü bu yil seni aldi benden, oğlumu aldi 2014. Böyle hicbirsey olmamis gibi bitmemeli. Hesabim bitmedi benim bu biten yılla..

     Sen bir yılbaşı yasadin annecim sadece bir yilbasi. Onu da anlayip idrak edemedin. Biz saat 12'de 10'dan geriye sayarken sesimize uyanmistin. Tekrar yatirmayip getirmistim seni yanimiza. Sasirmistin uykudan uyanip o kalabaligi görünce ama mutluydun, gulumsuyordun. O suslu parlak yilbasi sapkalarindan takmistik sana da. Resimler, videolar kaldi o anlardan. Sapkalar, susler kaldi, yilbasi agaci kaldi. Bir sen kalamadin annem. Plastik uyduruk yilbasi agacini bile saklamisim ama gozumun nuru oglumu, yavrumu saklayamadim. Aklima bile gelmezdi kuzum, butun susleri, balonlari saklamak geldi de zavallı aklima, onların bir yil sonraya tasinmasini planladim ama senin olamayacagin aklima bile gelmedi. Ha aklima gelse bir saniye bile dayanamaz, "tövbe tövbe Allah'im" deyip savardim basimdan o can alici dusunceyi. Boyle saçma saçma seyleri niye düşünüyorum diye kizardim kendime. Ama şimdi, herşey tamken, canli cansiz herşey varken benim bebegimin, gozumden sakindigim oğlumun yok olusuna dayanmaya, bu halde yeni bir yıla girmeye mecbur kalıyorum.

     Ne olurdu sanki ölmeseydin,  kucagimda olsaydin, öpüp koklayabilseydim. Allah'im nolur gunah yazma,  isyan bilme bu dediklerimi.  Ne olurdu benim oğlum da yasasaydi..
Devamı --> »

22 Aralık 2014 Pazartesi

Baskalarinin cocuklari neler neler yapiyor..

     Hani anneler hep kızar çocuklarına, hep yaşıtlarıyla arkadaşlarıyla kıyaslayıp "Bak başkalarının çocukları neler yapıyor, sen yapmıyorsun!" diye kızar ya çocuklarına.. Elalemin,çocuğunu överek anlatışını dinleyince kendi çocuğu öyle değil diye hırslanır, dolar ya içten içe..

     Ben de cok doluyum annecim, ben de baskalarının cocuklarını duyunca benim oğlum yapamıyor diye üzülüyorum kuzucum. Ama sana kızmıyorum ben, fark bu. Seninle aynı dönemde doğan bi bebek cümleler kuruyormuş, annesi anlatıyor. Kreşi neden sevmedin diye sorulunca "oğretmenim çok salak" diyormuş. Başka bir bebeğin resimlerini koyuyor annesi internete, televizyon sehpasına tırmanmış oğlu. Yine başka bir arkadasımın resmi var, bebeğinin elinden tutmuş, annesiyle babasıyla gezmeye de gidermiş yazıyor resmin altında..
 
     Sen yapamıyorsun bunları kuzucum, yaşıtlarının yaptığı hiçbir şeyi yapamıyorsun. Çünkü öldün. Onları dinlerken, izlerken yanıyor bağrım, çünkü benim oğlum öldü.

     Kızamıyorum da yanımda böyle bebeğini anlatanlara. Çünkü onlar unutuyorlar, onların hayatları devam ediyor. Bilmiyorlar ki benim bağrımda sürekli yanan bir kor olduğunu,  bilmiyorlar ki benim hayatımın seni kaybettiğim günde takılıp kaldığını..


   
Devamı --> »

20 Aralık 2014 Cumartesi

2
yorum
Bebekleri sallamak..

     Bebekleri ayakta sallamak.. Cok tartışılmıştır her dönem,  yanlış ya da doğru ama ben de ayakta sallardım seni. Kolayıma gelirdi.

     Sen öldükten sonra da salladım zaman zaman. Ama nasıl olur diyeceksin belki. Ayağıma boş yastığı koyup sallayarak uyuttum seni hayalimde, defalarca.. Şu anda da sallıyorum boş yastığını ayağımda. Üstünde sen varmışsın gibi. Senin sevdiğin ninni de çalıyor telefonda..

     Kuzum sen ölmeseydin nasıl olurdu hayat, ne yapardım şimdi.. Bunun hayali çok geçiyor aklımdan, çok öyleymiş gibi düşünüp iç geçiriyorum. O kadar zor ki annecim, insanın bebeğinin boş yastığını sallaması, bi ölmeden öncesini düşünüp bi ölmeseydi nolurduyu düşünüp yanması o kadar zor ki..
Devamı --> »

14 Aralık 2014 Pazar

Herkes ağıt yakabilirmis meğer..

Ağıt yakmak.. Kültürümüzün bir parçası diye düşünür, eskilerde kaldığını, özel bir yetenek olduğunu, herkesin ağıt yakamayacağını sanırdım.

     Ama öyle değilmiş güzel oğlum, yaşayarak öğrendim. Taşındığımız eve bir daha gidip bomboş odalarda seni ararken, "Taşınıyoruz oğlum sen de gel nolur" diye feryat ederken öğrendim. Anladım ki ağıt böyle yakılıyor, canınızın parçası öldüğünde acıdan feryat ederken söylenenler ağıt oluyor.

     Çok zaman bağırarak ağladım, çok feryat ettim acımdan. Üst katlarda oturanları bile ağlatacak kadar çok çırpınışım oldu, oluyor da. "Ağıt"mış meğer hepsi..

     Çocukluğumda babaannemin ve amcamın cenazelerinde duymuştum ağıt yakanları. Türküleri sevdiğim içindir belki çok etkilemişti beni bu ağıtlar. Kimileri sessiz sessiz ağlarken onlar hem söylüyor hem ağlıyorlardi. Genelde de yaşlılar ağıt yakardı.Onlarınkini bir yetenek gibi görürdum ama değilmiş kuzum. Ben de hiç alakam yokken, bu genç yaşımda aynı feryadı edebilirmişim meğer. Meğer ağıtlar acının dayanılmazlığından çıkıyormuş, öğrendim..

Devamı --> »

6 Aralık 2014 Cumartesi

2
yorum
Göç..

     Bir bir kaybediyorum seni, birer birer bırakıyorsun beni kuzum. "Olur mu anne, ben bir kere öldüm.." diyeceksin belki, evet doğru bir kez öldün ama ölmeye devam ediyorsun.

     Geçen her gün, senden uzaklaştığım her gün yeniden kaybediyorum seni ben.
Öldün ben de öldüm.
Sonra ertesi gün oldu, sensiz bir gün geçti diye ben yine öldüm.
Bir hafta oldu, bir ay oldu, ben her gün yine yine öldüm.
Anneler günü geldi, ben yine öldüm.
Bir ay sonra yatağını kaldırdım başucumdan, yine öldüm.
Parkta seni salladığım salıncağın önünden her geçişimde yine öldüm.
Kıyafetlerini kaldırdım dolabın çekmecelerinden, ben yine öldüm.
1,5 yaş aşı günün geldi, yine öldüm.
Abinin doğum günü geldi, yine öldüm.
Bayram oldu, yine öldüm.
Soranlara bir çocuğum var dedim, yine öldüm.
İşe başladım, yine öldüm.
Başka bebekler iki yaşına girdi, ben yine öldüm..

     Bitmiyor ölümün oğlum, seni kaybedişim hiç durmuyor. Şimdi de doğup büyüdüğün, seninle olduğumuz, 4 kişilik mükemmel bir aile olarak yaşadığımız evimizden gidiyoruz annecim, ben yine ölüyorum. Taşınıyoruz burdan, içinde senin yaşadığın, her köşesinde sen olan bu evi terkediyoruz.

     Bize iyi gelir belki diye, yeni bir ortam ferahlık getirir belki diye, anılarınla yaşamaya çalışmak çok zor diye uzaklaşıyoruz birlikte yaşadığımız evden. Ağlaya ağlaya koliliyorum bütün eşyalarımızı, bir göz yaşımı siliyorum, bir tozlu eşyaları. Senden sonra iş yapamamıştım pek, şimdi o birikmiş tozları kaybediyorum ve ölüyorum.

     Herşey senin öldüğün günkü gibi kalsın istiyorum. Hayat o an durdu bende, "oğlunuz öldü" dedikleri an dondu bendeki dünya. Şimdi devam eden bir şeyler görünce ölüyorum, takvim beni öldürüyor, büyüyen bebekler beni öldürüyor. Evde biten ekmek, sohbet eden insanlar, televizyondaki günlük haberler, yemek yapıyor olmak, dışarı çıkmak.. öldürüyor oğlum. Devam eden hayat öldürüyor beni.

     Kalmıyor işte, bırak diğer insanları bizim dünyamız bile o günkü gibi kalmıyor. Ev değiştiriyoruz. Göçüyoruz seninle yaşadığımız diyarlardan, evimizden. Gurbet olacak artık her yer bize, kendi evimiz bile gurbet olacak bize. Çünkü bu dünya gurbet oldu bize annecim..

Devamı --> »

2 Aralık 2014 Salı

Ölmeyen biberon..



     Nasıl dayanılır buna bilmem ki? 1,5 yaşındaki kuzusunu toprağa veren bir anne ondan kalan biberona bakıp nasıl dayanabilir? Dayanmalısın, sabretmelisin diyor herkes ama sabretmeyi, acına dayanabilmeyi öğrenemedim ben oğlum. 

     Yarısı içilmiş suyun var o bardakta, gözümün önünde ve gerçek, ölü değil o, gitmiş bitmiş değil, gözümün önünde. Ona bakıp ona dokunup, bundan su içen oğlum öldü, yok artık diyebilmek, aklını buna inandırabilmek, ciğerini soğutabilmek mümkün değil.

     Diş fırçan hele.. Başlangıç içindi o fırça, alıştırmak içindi. Ben sana gerçek diş fırçası almamıştım daha oğlum. Doktor hele bununla başlasın, ilerde geçeceğiz daha iyilerine demişti. Doktor bile ölebileceğini düşünmemişti, o bile gelecek planları kuruyordu senin için. Ben nasıl kurmasaydım, nasıl şimdi o hayallerimin enkazı altında çırpınmayayım bilmiyorum ki?

     Vitamin damlan da yarım kalmış. Beyninin içinde hızla büyüyen amansız bir tümör varmış ama ben ondan habersiz vitamin veriyormuşum sana. Sağlıklı olasın diye.. Kemiklerin, dişlerin iyi gelişsin diye D vitamini, nezle grip olma diye C vitamini.. Ne acizmişim Allah'ım, ne zavallıymışım. Yavrumu içten içe yiyen bir tümör varken gripten korkuyormuşum ben..
  
     Ama insanoğlu tuhaf işte, bilmiyor kaderini ve kendince çizmeye çalışıyor geleceğini. Bugün kocaman bir hastanenin önünden geçtim otobüsle. Kocaman bina ve avlusu insan dolu. Kimi kendi hasta, kimi bir yakınını getirmiş. Ama hepsi hastalığını geçirmeye, iyileştirmeye gelmiş. Umutlu yani, o hastalık geçecek ve sağlığına kavuşacaklar sanıyorlar. Bilmiyorlar ki onların elinde değil, Allah zaten yazmış onların akibetini, iyileşecek olanı da Allah önceden seçmiş, ölecek olanı da. Ama ben çok iyi biliyorum kuzum, o hastanelerin, doktorların çare olmadığını çok iyi biliyorum, çok iyi öğrendim bunu. O insanları görünce ağladım önce, hastane bahçesinde sana çırpınışımız geldi aklıma, o umutla karışık acı, o duayla karışık sorular.. Sonra kıskandım onları, hastane bahçesinde koşturanları.. Çünkü daha acıyı tanımamışlardı ve tanımasınlar inşallah, hala canlıydı yakınları ve uzun sağlıklı ömürleri olsun inşallah. Çünkü o umut bitince, o acı haber gelince akıl da bitiyor ömür de.. Kimsenin umudunu söndürme Allah'ım, hastalık çaresi arayan herkese derman ver Allah'ım..


Devamı --> »