Kategoriler

30 Eylül 2014 Salı

Bebeğimiz için en güzeli seçmek..

     Asil Miran, tatlı oğlum benim. Senin için bir albüm yaptırıyorum annecim, resimlerin arasından en güzellerini seçtim ve tarihlere, olaylara göre sıralayarak, bazı notlar ekleyerek gönderdim fotoğraf stüdyosuna. Kitap şeklinde bir albüm olacak, o yüzden kapak, isim falan seçmem gerekiyordu. Ben de adını "Melek oğlumuz Asil Miran" koydum. Doğumundan başlayarak mezar taşında biten bir fotoğraf dizisi.

     Mezar taşına da "Melek oğlumuz Asil Miran" yazdırmıştım. Onun için de uğraşmış, resim seçip, üzerine neler yazdıracağımızı falan ayarlamıştım. Mezar taşının şeklini, boyutunu, yazılarını.. Allah kimseye böyle bir şey yaşatmasın. O kadar büyük bir acı ki insanın kendi evladının mezar taşını seçmesi. Doğduğun andan itibaren her şeyini ben seçip almıştım. Her şeyin en iyisi olsun diye araştırıp, senin için en güzelini seçmiştim. Doğacağın hastane, doktorlar, kıyafetler, ayakkabılar, şampuanlar, kremler, bezler, ıslak mendiller, yemeklerin için sebzeler, meyveler... Adını bile ben seçtim ama bunu seçeceğim aklıma bile gelmemişti. Senin için mezar taşı seçmek de varmış kaderde. Baban çektiğim acıya dayanamıyordu o zamanlar, "sen uğraşma, ben yaptırırım en güzelini" diyordu ama kabul etmemiştim, senin için alacağımız en son şeyi de ben seçmeliydim. Canım çekile çekile mezar taşı araştırdım internetten, bir kaç mezarcı dükkanına gidip modellere baktık. Düşünebiliyor musun minik bebeğimin yatacağı mezar için modellere baktım ben. Yine söylüyorum, Allah kimseye yaşatmasın bunu, kimseyi evladının ölümüyle sınamasın. 

     Yaptırdık mezar taşını istediğimiz gibi, hem de bayramdan bir kaç gün önce bitti. Bayramlığın oldu yani, sana aldığımız son bayramlık..

     Bugün yine oturdum mezarının dibine, gözyaşlarımı akıttım o mezar taşına. Mezarına konan toz tanesi bile gözüme batıyor annecim. Yağmur yağıyor, çamur oluyor dipleri ama ben her seferinde temizliyorum her köşesini. Tertemiz olsun istiyorum her an. Sanki bebeğini kirden, mikroptan sakınan ya da kıyafetleri hep tertemiz görünsün isteyen hassas bir anne gibi. Bir "anne gibi" mezarını koruyor, sakınıyorum annecim. Çünkü biliyorum ki ömrüm oldukça evim orası olacak ve inşallah ben de o mezarda toprak olacağım senin gibi. Araştırdım onu da. Aynı mezara gömülmeye izin veriyorlar, aradan 4-5 sene geçmiş olması kaydıyla. O mezarda yatan kişinin kemiklerini bir araya toplayıp yeni cenazenin baş ucuna koyuyorlarmış. Senin kemiklerin başucumda olacak inşallah ben toprak olurken. Senin karıştığın toprağa karışacak benim de bedenim.

     Beden, vücut önemli değil biliyorum. Bedenimizin toprak altında çürüdüğünü düşünmemek lazım. Çünkü öldükten sonra ruhumuz çekiliyor o bedenden, bir işlevi kalmıyor. Ama napayım oğlum, anneyim ben işte dayanamıyorum. Aklıma geliyor o minicik ellerin, ayakların ne haldedir şimdi diye. Bedenine o toprağın altında ne olmuştur diye. Onu da araştırıyordum ilk zamanlar. Ama baban kızdı, "yapma dayanamazsın" dedi, "bunları düşünmek eziyet sadece bize, sen onun cennette koşup oynadığını bil, onu düşün" dedi. Öyle yapmaya çalışıyorum, aklıma geldikçe Allah'a sığınıp yardım istiyorum, cenneti düşünüyorum. Şimdi mesela, yine cenneti düşüyorum oğluşum, canımın parçası kuzumun toprak altında çürüyen bedenini beynimden atıp cenneti düşünmeye çalışıyorum..

     Yardım et Allah'ım, yardım et benim gibi bu acıyı çeken herkese ve nolur başka kimseye yaşatma Allah'ım..

Devamı --> »

26 Eylül 2014 Cuma

2
yorum
Hayırlı evlat..

     
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vessellem buyurmuştur ki:
'' Kadın, hamileliğinde, doğum yapıncaya , bebeği sütten kesilinceye kadar, Allah yolunda hudutlarda nöbet bekleyen mücahit gibidir ( daima öylece sevap alır durur). Eğer bunlar arasında ölüverirse ona şehit mükâfatı ve ecri vardır. ''

'' Kadın hamile iken, bu onun için gündüz oruçlu, gece namazlı, rabbine gönülden teslim olmuş, mücahit bir kimsenin ecir ve mükâfatı gibi mânen kazanç sağlayan bir durum hâsıl eder.''

'' Doğum ağrısı tuttuğunda, hiç bir mahluk onun ne kadar çok ecir ve mükâfat kazandığını hakkıyla idrak edemez. "

'' Çocuk doğunca bebeğin sütü her soruşunda veya her süt vermede anasına, bir can ihya etmişcesine sevap gelir.''

''Kadının lohusalıktan çıkma zamanı gelince, vazifeli melek her iki omuzuna vurarak der ki :"

'' Hiç günahın kalmadı, pak oldun. Haydi hayata günahsız olarak yeniden başla."



     Sen de bu yüzden mi bekledin oğlum, ölmek için seni sütten kesmemi yani yukarıdaki yazıya göre tüm günahlarımın bitmesini mi bekledin annecim?

     Sana hamileyken çok sağlıklıydın, doğumun normal oldu hiç sorun yaşamadık, sonrasında da çok sağlıklı bir bebek olarak büyüyüp sütten kestikten 20 gün sonra kayıp gittin elimden. O beyin tümörü son 20 gününde buldu seni ve çabucak aldı minik canını.

     Bir tesadüf olduğuna inanamıyorum şimdi bu zamanlamanın. Söyle annecim, benim günahlarımın tamamen temizlenmesini mi bekledin kuzum, ölmeden önce o kısacık ömründe, o minicik bedeninle annene hayırlı evlat olmaya mı çalıştın?

Devamı --> »

25 Eylül 2014 Perşembe

Yine bayram oluyor..

     Dön gel, oğlum kuzum dön gel, yine bayram oluyor
     Herkes sevdiğine neler neler alıyor..

     http://www.youtube.com/watch?v=pJsT0TF2BWE

     Bayram.. Hani herkesin bir araya gelip kaynaştığı, bütün kardeş, kuzen, dostların memlekette toplanmasıyla güzel elbiseler giyinip hoş sohbetlerle, mutlulukla kutlanan ritüelimiz..

     Tamam, dini bir vecibe, kutsalımız. Ama bu da namaz gibi, oruç gibi isteğe bağlı olmalı. Kişinin iradesine bırakılmalı. Bayram edebilen gönlünce coşkuyla kutlasın ama ciğeri yanana bayram denmesin nolur. Kimse ziyarete gelmesin, ziyaret, telefon beklemesin ondan. "Bayramınız kutlu olsun" denir mi ya, evladı ölen, minicik bebeği toprağın altında yatan anneye "İyi bayramlar" denir mi dalga geçer gibi. İşkence edercesine zorla bayram dedirtilir mi? Açlıktan ölmek üzere olan birine "Afiyet olsun" demek gibi bir şey bu. 

     Özgürüz hepimiz, istediği zaman istediği yere gidebilen kocaman insanlarız sözde. Ama öyle olmadığını anladım artık, aslında bütün toplum tarafından hapsedilmişiz bunu anladım. İnsan içine çıkmak istemiyorum, kimseyle konuşmak iletişim kurmak istemiyorum diyemiyorsunuz. Dediğinizde de hasta muamelesi görüyorsunuz. Yakınlarınız harekete geçiyor, doktora, psikoloğa falan yönlendirilip mecbur bırakılıyorsunuz o toplumda yaşamaya. Bir film var hani Truman Show diye, birinin (Jim Carrey sanırım) hayatı doğumundan itibaren kurgulanmış bir senaryoya dayatılmış, bütün ülke onu izliyor ve adamın bundan haberi yok. Öyle hissediyorum kendimi artık. Kaçacak hiç bir yerim yok, yalnız kalabilecek bir anım yok. Mecburum bu bayramı yaşamaya. Ciğerimi yaka yaka "Olmaz, bugün bayram" diyecekler, gelecekler yanıma yüzlerine bakmamı isteyecekler. Ağlama diyerek bütün hücrelerimi sessiz hıçkırıklara boğacaklar.

    Sen öldükten sonraki ikinci bayram olacak bu. İlkinde Kırşehir'e kaçayım dedim annemlere. Ankara'dan kaçtım ama bayramdan kaçamadım. Gözüme bakan herkeste kendi acımı görüp utandım. Bu sefer gitmeyip evde kalayım diyorum ama "bayram"dan nasıl kaçayım bilmiyorum oğlum. 

     Hani türküde diyor ya 

    "Yağmura karışır yaşın,
     Dünyaya sığmaz ki başın.." 

öyleyim annecim. Sığdıramadım acıyla kavrulan şu başımı koca dünyaya..


Devamı --> »

2
yorum
Bebek kiyafetleri..

     Bebekler çok çabuk büyüdükleri için kıyafetleri daha eskimeden olmamaya başlar. Bazen sadece bir iki kez giydirdiğimiz bir kıyafet artık bebeğimize olmadığı için elimizde kalır. Biz de yakın çevremizde bebeği olan varsa ona veririz. Çok yeni, çok cici bir kıyafettir. Kardeşimizin ya da arkadaşımızın bebeğine veririz giysin diye. 

     Ben de senin büyüyüp de giyemediklerini verecektim. Sana aldığım o tatlı gömlekleri, pantolonları, minik minik ayakkabılarını.. Minik kuzenine verirdim mesela. Hani o doğunca "aaa Asil Miran da abi oldu" demiştik. O kuzenin büyüyor annecim, senden kalanlar çok da iyi olurdu ona. Ama veremedim oğlum, senin kokun var diye kıyamadım. Yaşasaydın, kıyafetlerini koklamak zorunda kalmayacaktım, kokunun o kıyafete sindiğini bile farketmeyecektim belki ve ayıracaktım hepsini kuzenine vermek için. Ama şimdi sen yoksun, ölüp gittin elimden. Göremiyorum, dokunamıyorum, öpüp koklayamıyorum seni. Kokunu arıyorum her yerde. Her bir eşyanı tek tek kokluyorum incitmeden, dokunmaya kıyamıyorum kokun silinmesin diye. Yüzlerime süremiyorum, gözyaşlarımdan ıslanır da kokun kaybolur diye.

     Seni hastaneye götürdüğümüz gün üzerimde olan kıyafeti günlerce çıkaramamıştım. Kucağıma aldım onunla seni, omzuma yattın, senin izin kokun var diye çıkarmak istememiştim. Seni toprağa verdiğimiz gün çamur olmuştu her yerim ama yine de değiştirememiştim onları Asil Miran'ın izi var diye. Orda öylece o halimle donup kalmak istedim. Bitsin hayat, akmasın zaman, oğlum öldüyse ben de almayayım fazladan bir nefes.. Ama olmuyor annecim, nasıl başabiliyorum bilmiyorum ama ben yaşamaya devam ediyorum. İntiharın çok büyük günah olduğunu ve abinin bana ihtiyacı olduğunu biliyorum. O yüzden ölemiyorum seninle. Ama ciğerlerim parçalanıyor bilesin, senden sonra aldığım her nefesten utanıyorum bilesin oğlum.

     Çok zor annecim, çok zor oğluşum. Evladın ölüp de annenin kalması çok zor..

Devamı --> »

24 Eylül 2014 Çarşamba

Toprağına düşen yağmurun olaydım..
Devamı --> »

22 Eylül 2014 Pazartesi

Cennet Cocuklari..

     Kuzum, oğlum.. Allah'ım seni seçmiş annecim, seni cennet çocuğu olarak seçmiş, sevmiş seni Allah'ım. Dünya sıkıntılarına, zahmetine sokmadan kolay yoldan cennetine almış seni. Bizi de sevmiş Allah, oğlum. Bizi de bu dünyada çocuğumuzun sevgisinden mahrum etti ama cennette ebediyen çocuk sevme zevkiyle mükafatlandıracak inşallah.

     Çok zor, dayanılacak gibi değil annem ama mecburum buna. Allah'ın verdiğine de aldığına da razı olup, O'na teslim olunca kavuşturacak bizi Allah, inşallah..

Devamı --> »

20 Eylül 2014 Cumartesi

Günlük tutmak..

     Bir annenin bebeği için günlük tutması.. Ne kadar anlamlı, ne kadar ince bir davranış değil mi? Daha hamileyken başlar yazmaya, bütün heyecanını, hislerini, hazırlıklarını yazar. Bebeği doğunca yaşadığı sevinç katlanır, onun büyümesini adım adım not eder. Hayali; bebeği büyüyüp kocaman bir birey olduğunda ona vermektir o günlüğü, 18 yaşına girdiğinde, üniversiteye giderken ya da evlendiğinde..

     Ben de o niyetle yazdım sana annecim. Sana hamile olduğumu anlar anlamaz yazmaya başlamıştım. Hergün değil ama önemli birçok anı yazmıştım. Kalp atışını ilk dinleyişimiz, ultrasonda seni ilk görüşümüz, cinsiyetini öğrendiğimiz gün, sana koyacağımız ismi belirleyişimiz, doğumuna az kalış ve doğduktan sonra sen.. O kadar mutlu etmişsin ki beni sanki dünyanın en mutlu insanıymışım o zamanlar. Şimdi ise yazdığım her cümle canıma batıyor, kıvrandırıyor acıdan. O anlara bir kereliğine bile olsa dönebilmek için canımı veririm ama olmuyor annecim.

     Günlüğü sana vermeyi hayal ediyordum ben de ama kaldı elimde annecim, atsam atamıyorum, okumaya dayanamıyorum. O defterde değil burada anlatıyorum sana artık günlerimi, yaşadıklarımı, hislerimi. Farketmişsindir belki, artık heyecanımı, mutluluğumu değil acımı anlatıyorum sana. Ama olsun annecim, sana diyemediklerimi demek, hiç okuyamayacağını bilsem de yazmak istiyorum oğluşum. 

     Bir ölüye mektup yazmak benimki biliyorum. Psikolojik açıdan pek de iyiye işaret değildir belki ama içimden böyle geliyor oğlum, aklımı kaybetmedim ama seninle konuşmak rahatlatıyor annecim.

     Duymadığını bilsem de sana yine "oğluşum, yavrum, annecim" demek, minik kuzumla konuşmak.. İçimden gelen sadece bu..

Devamı --> »