Ne olacak böyle bilmiyorum ki?
Mayıs'a olan bu kızgınlığım nasıl geçecek?
Nasıl affedeceğim bu ayı?
İki yıl önce 5 Mayıs'ta yaktı beni, hala yanarım yanarım bitmez.
Ne bitmez külüm ne tükenmez takatim varmış da iki yıldır ciğerimin tam ortasında yanan kora dayandı.
Her 5 Mayıs'ta seni bir kez daha kaybediyorum, bir kez daha kayıp gidiyorsun kucağımdan.
Sanki bu sefer bir şeyler yapsam kurtaracakmışım gibi hissedip 5 Mayıs sabah 08:20'den sonra tekrardan ölümün geri dönülmezliğini anlıyorum..
2014 Mayıs'ını tekrar tekrar yaşıyorum.
4 Mayıs gecesi hastanede doktorların beynindeki tümörü bize anlatışını...
Gece acil müdahale edip kafatasında bir delik açtıklarını...
Sabah ameliyata alınacağını...
Ağlayarak dua edişimizi...
Gece saat 3 gibi yoğun bakımda yanına gelip, yaşarken seni son kez izleyişimizi..
O küçücük, mis gibi bebek bedeninin kocaman, her yanı kablo, makine dolu yoğun bakım yatağına hiiiç yakışmadığını...
Dokunmayın dedikleri için sadece ayaklarını okşayışımı..
Ve sabahı tabi..
Ameliyata alınmanı beklerken saat 08:20'de kalbinin duruşu ve 09:05'te öldüğün haberini alışımızla biten hikayen..
O yoğun bakım kapısının önünde babanla birbirimize dayanıp çaresiz bekleyişimiz..
Kaskatı olup titreyişimiz, dilimiz dönmese de yüreğimizle dua edişimiz...
O belirsiz 45 dakikanın sonunda yoğun bakımın o kayar kapısının açılması ve hep birlikte bize yaklaşan doktorlar, hemşireler..
Allah'ım ne büyük acı.
O kötü haberi vereceklerini anlayıp konuşmalarına engel olmak...
"Gidin, gelmeyin bir şeyler yapın... Doktorsunuz siz, bir şey yapın... Yoğun bakım orası, makineye bağlayın bir şey yapın... Bırakmayın oğlumu, bir şey yapın..."
İnanamadı aklım senin öldüğüne,
Bebekler ölür mü hiç..
Bir anda, hiçbir şey yokken daha anne-babası gencecikken bebekler ölür mü hiç..
İnanmadığım için gösterelim dediler, aldılar içeri.
Koridorda üzeri yeşil örtüyle örtülü metal bir yatak...
Belli ki altında yatan küçücük bir beden...
Hani filmlerde olur ya örtüyü baş tarafından yavaşça kaldırırlar.
Öyle yaptılar, nur gibi yüzün göründü.
Allah'ım ne büyük acı...
Sarıldım o gül yüzüne, kokladım.
Bir yandan da doktorlara gösteriyor, yalvarıyordum.
"Bakın hala sıcacık, ölmemiş işte... N'olur bir şeyler yapın..."
.............
Ertesi gün, 6 Mayıs'ta Karşıyaka Mezarlığının camisinde, Gasilhane yazan o yerde,
Yine aynı şekilde açtılar yüzündeki örtüyü.
Yine aynı şekilde açtılar yüzündeki örtüyü.
Yine sarıldım gül yüzüne, kokladım.
Ama o zaman buz gibiydi tenin.
Vücudunu, göğsünü açtım, son kez gezdirdim ellerimi kokun sinsin diye,
senden bir şey kalsın bana diye...
Ellerini öpmeye çalıştım ama olmadı, kaskatı olmuş bükülmüyordu kolun.
"Ölü sertliği" diye bir kavram varmış, sonra öğrendim.
Minicik bebeğimin minicik ellerinde, ipek gibi teninde öğrendim "ölüm"ü..
:(
YanıtlaSilInanin aglamaktan kendimi alikoyamadim. Bu acidan daha buyuk bir aci yasamak olanaksiz. Rabbim size sabir versin. Ben klinik psikologum sizinle birebir gorusmek istiyorum. Ismim Gulsah Sam bana ulasabilirmisiniz. Blogunuzla alakali konusmak istiyorum
YanıtlaSil