Kategoriler

20 Şubat 2015 Cuma

2
yorum
Çok güçlüymüşüm, öyle diyorlar..


     "Tanıdığım en güçlü kadınsın.." dedi bir arkadaşım bugün bana.

     Sen öldükten sonra yaşayabiliyorum diye,
     Yemek yiyorum, 
     Uyuyuyorum,
     Sohbet ediyorum,
     Gülüyorum diye.
     "Olsun, hayat devam ediyor.." diyorum diye.

     Oysa demiyorum oğlum, "Olsun, hayat devam ediyor.." demiyorum bilesin. Sen o kadar değersiz, önemsiz değildin annecim. Sakın öyle sanma, kızma, darılma annene. 

     Aslında senin ölümünden öncesi değersiz oldu artık. Aslında devam ediyor dedikleri hayat önemsiz oldu artık. Yemek yemek, uyumak, sohbet etmek, gülmek.. Hepsi uyuyan ruhumuzun gördüğü rüyalar. Hepsi bu dünya denilen geçici ve sanal dönemin hayalleri.

     Asıl hayat ölünce başlayacak.Sen asıl ölünce doğdun, şimdi yaşıyorsun gerçek hayatta. Ölü olan benim annecim. Ölü olan benim. Ama benim bir farkım var diğer insanlardan, işte acı veren yakan da o zaten. Ben ölü olduğumu biliyorum.

     Anne karnındaki bebek nerede olduğunu bilmez, ordan sonra daha geniş bir dünya olduğunu bilmediği için o küçücük anne karnı ona dar gelmez, mutludur, rahattır.

    Dünyadaki insan cenneti bilmediği için dünya ona güzel gelir, mutludur, rahattır. 

    Ama ben hem bu dünyada kalıp hem de buranın hayal olduğunu biliyorum annecim. Asıl sonsuz mutluluğu cennette Allah'ın izniyle hep beraber yaşayacağımızı biliyorum. Bu dünyanın sürgün yeri olduğunu biliyorum. O yüzden de bu sürgünde, bu hapiste, bu zindanda mutlu değilim kuzucum. Bu zindanı hayat bilip, "Olsun, hayat devam ediyor.." demiyorum annecim.

     Tek amacım, bu zindandaki günlerimi saymak. Bunu yaparken neden rol yapıyorsun, niye mutluymuşsun yaşıyormuşsun gibi görünüyorsun dersen sebep abin annecim. Abin de bu zindanda, yanımda. O buranın zindan olduğunu bilmesin, bu acıyı o da yaşamasın tek derdim bu. Varsın gülüyorum sansın gülsün, varsın mutluyum sansın mutlu olsun. Benim yandığımı bilirse, benim artık normal yaşamadığımı bilirse, beni yakan zindan ateşini bilirse ona da zindan olur burası. O ateş onu da yakar. Kıyamıyorum oğlum, abine kıyamıyorum. Onun sağlıklı bir anneye ihtiyacı var, onun suçu yok. 

     Seni nasıl toprağa gömdüysem acını, ateşini de yüreğime gömmeye çalışıyorum. Varsın içerden yaktıkça yaksın beni ama dışardan belli olmasın. O ateşi çevremdekiler görmesin. Çünkü öyle bir ateş ki göreni de yakıyor. O kadar acı veriyor ki evlat ölümü, biraz anlatmaya kalksam duyanlar kahroluyor. Benim kimseyi üzmeye hakkım yok kuzucum, kimseyi üzerek hakkını almamalıyım. O da bir hak biliyorum. Benim yanışımı görüp üzülenler, çare bulmaya kalkanlar haklarını helal ederler inşallah.

     Korkuyorum, bu kul hakkından korkuyorum cennete gidemem diye.

     Abine gerçek manada analık yapmazsam onun hakkı cennete sokmaz beni diye korkuyorum.

     Babana bu dünyada onulmaz çaresizliği yaşatırsam, onu çare araya araya kıvrandırırsam onun hakkını ödeyemem, giremem cennete diye korkuyorum.

    Bedene zarar vermek günah. Ondan da korkuyorum, şu garip bedenime bir şey olur da o günah yüzünden cennete gidemem diye korkuyorum.

     Evlat acısı en büyük acı. Annem hastalığı yüzünden hassas biliyorum, geçirdiği felç gücünün çoğunu götürdü. O da bana üzülür de evlat acısını tadar diye korkuyorum. Birine bu acıyı yaşatmanın günahından kurtulamam, cennete bu günahla giremem diye korkuyorum.

     Allah'ım dayanın demiş, size verdiğim her acıya dayanın demiş. Onun emrini yerine getiremem de cennetine almaz beni diye korkuyorum.

     Sabretsinler demiş bize Yaradan.. İtiraz edilir mi hiç, dediği yapılmaz mı. Hem de sabrederlerse cennette kavuştururum demiş, ödülün en güzelini sunmuş bize. Kavuştururum demiş ya, ölüme çare var Allah'ta. Bütün dünya bir araya gelse seni bir daha gösteremez bana, ölen oğlumu geri getiremez. Ama Allah'ım açık açık dermanın kendinde olduğunu anlatmış, yolu göstermiş. Şu yoldan yürürsen oğlunu tekrar göreceksin demiş bana. Şimdi o yolda koşuyorum annecim, sana kavuşmak için koşuyorum bilesin. Seni unuttuğum için değil, sana kavuşabilmek için sabrediyorum. İnşallah abini, babanı, elimin yettiği herkesi de o yola çekmeye çalışıyorum kuzum. Sen tertemiz çıktın bu zindandan, ben de ailemizi tertemiz çıkarmaya çalışıyorum burdan. Biliyorum ki bize en güzel yerlerden birini ayırdın bekliyorsun, orayı hak etmeye çalışıyorum güzel oğlum.


Devamı --> »

16 Şubat 2015 Pazartesi

Yanıyor taş yüreğim..

"Uyansana oğul kurban, sana ne oldu
 Gözlerime yaş yerine hep kanlar doldu..

 Oğul kurban bu dünyayı neden terk ettin
 Görebilsen kardeşine sen neler ettin.
 Genç yaşında niye böyle çok erken gittin.."

     Ne kalp varmış bende, nasıl bir yürek varmış anlamadım. Yandı yandı da tükenmedi. Aylar oldu, dile kolay günlerce, haftalarca, aylarca yandı kavruldu da durdu ayakta. Ne güç varmış meğer bende, ne sağlammış meğer psikojim. Hala günlük hayata devam edebiliyorum bir görevmişcesine.

     Servisteyim şimdi mesela, bütün gün çalıştım ve bir tek kişiye belli etmedim canımın yanışını. Sanki hiç ölmemişsin gibi düşünüp, beynimin sınırlarını zorlayarak saklayabiliyorum acımı. Sabah servisten inip yürürken ağlayıp ağlayıp akşam bu servise bininceye kadar tutabiliyorum göz yaşımı. Ve yine ağlayıp ağlayıp abinin yanına gidince tutmaya başlayacağım bütün duygularımı, asıl duygularımı.

     Ama kendimden nefret ettiriyor bu halim oğlum.  Yana yana da olsa ayakta kalmak zoruma gidiyor. Ne tükenmez güç varmış, ne yanası yok olası irade varmış içimde. Yaktı acın, yaktı da bitiremedi.

     Taş olaydım, taş olaydım, taş olaydım da oğlum toprak altında çürürken nefes almayaydım..
Devamı --> »

6 Şubat 2015 Cuma

3
yorum
Fotoğraf kareleri..

     Oğlum, kuzum, küçük yavrum benim.. Resimlerine bakıyorum hasretine dayanabilmek için. Gülerken, ağlarken, oynarken, uyurken çekmişim bir çok anını. Resimlere bakarken tarihlerine de bakıyorum hep. Sırayla bir bir ilerliyorum, sen kare kare büyüyorsun ekranımda. Ciğerim yanmaya başlıyor daha ilk resimde. İlerlettikçe fotoğraf karelerini sızım artıyor artıyor. 2013'te doğuyorsun, büyüyorsun. 2014 oluyor, sen yine büyüyorsun. Ama biliyorum ki 2014 Mayıs'ında öleceksin. Ocak ayı bitiyor, Şubat bitiyor, gözlerimden yaşlar boşalıyor aralıksız. Resimlerdeki her gülüşün beni azaba sokuyor. Gülme oğlum gülme boşuna, öleceksin diyor içimdeki yangın. Sen o masum halinle, ölümden habersiz gülerken, mutluyken ben de gülüyormuşum ya yanında ben de mutluymuşum ya başımıza gelecekleri bilmeden. İşte o halimden nefret ediyorum. Vicdan azabı da ekleniyor o zaman ciğerimin yanışına. O masum yavrunu koruyamadın diyorum kendi kendime, bilemedin hastalığını diyorum. Tamam tabi ki Allah'ın emrine karşı gelemezdim, engelleyemezdim ama bilsem daha çok sarardım seni, bırakmazdım hiç kucağımdan, sadece senin kokunu çekerdim içime nefes diye. Çünkü çok azmış bizim vaktimiz oğlum. Şimdi böyle yana yana özledikçe seni, acıdan, hasretten kıvrandıkça bizimle olduğun o anları değerlendiremedim diye kızıyorum kendime. Resim karelerini ilerletmeye devam ediyorum. Mart, Nisan.. Artık yalvarıyorum sesli sesli "Allah'ım yapma n'oluur" diye. Son günlerini gördükçe inleyerek  yalvarıyorum Allah'a, yapma öldürme oğlumu diye. Sanki geçmişe gitmişim de durdurabilirmişim gibi, sanki öleni geri getirebilirmişim gibi çırpınıyorum. 

     Ama her seferinde ölüyorsun oğlum. Çırpınışlarımdan, yanarak parçalanışlarımdan hep eli boş dönüyorum. Her seferinde ölüyorsun. Sen ölüyorsun, ben ölüyorum..

Devamı --> »

5 Şubat 2015 Perşembe

"Bu dünyada renk, lezzet, nakış..
 Ne varsa küsüm.
 Gözümde son marifet
 Azrail'e tebessüm.."
Devamı --> »

23 Ocak 2015 Cuma

2
yorum
Abinin karne gününe gelmedin oğlum..

     Asil Miran, tatlı oğlum, can oğlum benim..

     Bugün tam senin yaşında bir çocuk yaktı ciğerlerimizi annecim. Yaşasaydın şu anda olacağın yaşta tatlı bir çocuk, Ahmet. Ne onun bizden haberi vardı ne de bizim ondan. Bütün soğukkanlılığımızı takınıp sınıfta abinin karne almasını beklerken onu çağırdı öğretmen, gelsin ablasının karnesini o versin diye. Geldi de minik Ahmet,  geldi ve o şaşkın, şirin haliyle verdi ablasına karneyi. Sınıftaki herkes gülüyordu. Sadece babanla ben ne yapacağımızı bilemeden, kalbimiz parçalana parçalana o sahneyi izliyor, bir yandan da inşallah Efe'nin aklına da kendi kardeşi gelmiyordur diye dua ediyorduk. Babanın gözyaşlarını tutamadığını görünce bir bakışla anlattım ağlamaması gerektiğini. Efe anlamamalı, üzülmemeliydi. Ve anladı da baban, tuttu kendini. Hani derler ya "Bağrına taş basmak", işte tam da öyle yaptı baban biliyorum. O küçücük çocuk dağ gibi babanı, beni yaktı attı. Dondu gözlerimizdeki yaş, oturdu boğazımıza bir yumru, yandı bağrımız.

     Çünkü ölmeseydin seni de tahtaya çağırırdı öğretmen,  sen de abine karnesini verebilirdin. Ölmeseydin abin de yanına oturturdu seni, bir kağıt bir kalem de o verirdi sana, kağıdı karalamana gülerdi o da. Ölmeseydin abin de nasıl iyi bir abi olduğunu gösterebilirdi sınıf arkadaşlarına. Ölmeseydin karne aldığı gün hem de okul birincisi olduğu için başarı belgesi alırken, bütün sınıf ona imrenirken, kardeşi yaşayan arkadaşını kıskanmayacaktı abin.

     Ne garipti o an, herkes bizi tebrik edip Efe'yi kutlarken biz ailece acının pençesinde boğuşuyorduk. Yaşayan oğullarının başarısına sevinip şükrederken ölen oğullarının acısıyla yanan bir anne-baba..Çok büyük, çok acı bir çelişki bu.

Devamı --> »

21 Ocak 2015 Çarşamba

Dua edişim günah mı?

     Dua etmek.. Her kulun ihtiyacı, en sağlam dayanağı, yüreğini ferahlatmaya, umutlanmaya tek sebebidir. Allah'la, yaratanımızla aramızdaki en kısa yoldur.

     Ben de çok dua eder, isterdim Allah'ımdan. Ahiret için, bu dünya için, abinle senin için, baban için.. Sizi Allah'a emanet eder, size iyi şeyler vermesini dilerdim. "Allah'ım, çocuklarıma hayırlı aş, hayırlı eş, hayırlı iş, hayırlı arkadaşlar nasip et." derdim babamdan öğrendiğim bir dua cümlesiyle. Nazar için iyi olduğunu düşündüğüm sureleri okur, rahatlardım. Hiç onları öldürme Allah'ım demek, öyle dua etmek aklıma gelmezdi.

     Şimdi ise dua etmeye utanıyorum. Çünkü ne zaman Allah'a el açsam seni geri istemek geçiyor yüreğimden. Mantığımla bunun olmayacağını biliyorum ama bir yandan Allah'ın gücü yetmez mi sanki, belki acır bana geri verir oğlumu, yine bana emanet eder diyorum. Utanıyorum sonra bu düşüncelerimden, korkuyorum günahtır diye. Cenneti seninle kavuşmak için istemek, ciğerimin feryadını susturabilmek için namaz kılmak, Allah'tan yardım istemek için dua etmek günah gibi geliyor, korkuyorum. Asıl amacımızın Allah'ı memnun etmek olması gerekirken ben kendi acıma yanıyorum.

     "Allah'tan umut kesilmez" tabi ama ben bundan umutlanmamalıyım biliyorum. Seni geri istememeliyim.

    Allah'ım affet beni n'olur,  kızma bu akılsız çırpınışlarıma. Bana bu evlat sevgisini veren sensin Allah'ım,  günah yazma n'olur..

Devamı --> »

13 Ocak 2015 Salı

4
yorum
Kapısını bile açamadığım evimiz..

     Bu eve sığamıyorum annem, bizim evimiz değil burası. Benimseyemedim, sahiplenip bizim diyemedim bu eve ben.

     Anahtarı aldılar benden, taşındığımız evin anahtarını, senin yaşadığın evin anahtarını istediler geçenlerde. Çünkü taşınalı 1 ay olmuştu neredeyse, bizim evimiz değildi orası artık. Bende kalsın diyemedim, anahtarı bende dursun, ben bazen oğlumu aramaya gidiyorum diyemedim. Orası hala bizim evimiz diyemedim.

     Keşke satın alabilseydik o evi. Bir ömür gidip senin anılarına ağlayabilseydim. Ama olmuyor annecim. Şimdi el gibi dışardan bakacağım o eve, içinde sen varmışsın gibi, sen orda kalmışsın gibi canımı parçalayacak o ev. Çünkü seninle birlikte yaşadığımız "evimiz"in kapısını bile açamıyorum artık..
Devamı --> »