Kategoriler

31 Aralık 2015 Perşembe

Yılsonu, yılbaşı

Yine 31 Aralık..
Geçen sene bugün 2015'e girmek istemiyorum yazmıştım. Sensiz yeni bir yıla giriyor olmanın acısından bahsetmiştim. 
Oysa şimdi bakıyorum da koca bir sene geçmiş işte. 2015 de bitmiş. Sensiz ilk yılım bitmiş annecim.
Böyle böyle geçecek ömür, bitecek benim de sayılı günlerim.
Zor , çok zordu tabi. Sana olan özlemim katlanıyor, mucize bekleyişim tükeniyor, zorlaşıyor zaman geçtikçe..
Artık senden bahsetmekten, acını hala taptaze anlatmaktan da utanır oldum. "Yeter" diyecekler diye, "Tamam zor ama bi alışamadın gitti" diyecekler diye. Diyemeseler de öyle düşünecekler diye.. Düşünürler de, kendilerince haklılar. Bilmiyorlar ki ölen evladın acısını, bilmiyorlar ki ölü bir bebeği özlemenin sancısını..

Neyse olsun annecim, öyle olsun.
Bilmesinler de zaten.
Allah korusun.

Ne yapacağım biliyormusun kuzucum?
Yanına, mezarına geleceğim birazdan.
Bugün herkes işyerinden erken çıkıyor,
Akşamki kutlama için izin istiyorlar.
Ben de erken çıkmak için izin isterim,
Ben de oğlumun mezarına gideceğim diye izin isterim..
Devamı --> »

"İnsanın kolları özler mi?"

"İnsanın kolları özler mi?" demiş..
Deme Sergül öyle deme lütfen basma benim de yarama.
Bir annenin kucağı boş kalınca ne çeker bilirim..
O kollar çoook özler, bilirim..

Yolun Neresindeyim?: Nasılım?: En çok ben merak ediliyorum. Nasılım? İyiyim demek adetten ama iyiyim. İnsan beyni böyle programlanmış. Yemek yiyor, sohbet e...
Devamı --> »

28 Aralık 2015 Pazartesi

Google Haritalar-Sokak Görünümü..




Google Map'te bir şeyler araştırırken, Street View özelliğinin bu kadar detaylı görüntü verdiğini, o anda yoldan geçen insanları, arabaları dahi net bir şekilde gösterdiğini farkedince kafamda bir şimşek çaktı. "Acaba biz de Asil Miran'la parktayken görüntülenmiş olabilir miyiz?" diye. "Google haritaların sokak görünümü modunda acaba bizim sokakta biz de görüntülenmiş olabilir miyiz?" diye. "Seni ya da sana ait bir şeyi görebilir miyim?" diye.

Merakla eski sokağımızı bulup eski evimizin önüne kadar imleci ilerletip görüntünün her bir köşesini dikkatle inceledim. Ama yoksun annecim. Evimizin önündeki park orda, evimiz orda, pencerelerimiz orda, perdelerimiz orda ama sen yoksun.

Sonradan farkettim ki görüntü Eylül 2014'e aitmiş. Yani sen öldükten 4 ay sonrasına aitmiş bu kareler. Seni orada görmem imkansızdı o yüzden. Ama kendimi gördüm bütün detaylarımla. O güneşli, parlak günde; kendimi o pencerelerin ardında kıvranarak ağlarken gördüm..
Devamı --> »

26 Aralık 2015 Cumartesi

5
yorum
Peygamberimiz de ağlamış..


Hz. İbrahim, 16. ayına henüz ayak basmıştı.
Bu sırada Peygamber Efendimiz, onun hastalandığı haberini aldı. Sevgili oğlunun annesi Hz. Mâriye ile birlikte oturdukları bağ içindeki evine gitti.
Peygamber Efendimiz, hasta yatan nurtopu oğlunun gözlerinde eski par­lak­lığı ve hareketli bakışları göremiyordu. Gürbüz ve hareketli İbrahim, bir anda sessiz, sâkin ve dünyadan küsmüş gibi duruyordu. Bu haliyle ebedî âleme yol­cu olduğunu adeta ifade etmek istiyordu.
Bunu fark eden Efendimiz, kucağında tuttuğu sevgili oğlunun yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak, “Allah’ın takdirine karşı elden ne gelir, ey İbrahim?” diye buyurdu.
Az sonra İbrahim, fani dünyaya gözlerini yumdu.
Bu esnada Efendimizin mübarek gözlerinden yaşlar boşandı.
Hz. Abdurrahman b. Avf, “Yâ Re­sû­lal­lah! Siz de mi ağlı­yor­su­nuz? Böyle ağ­lamaktan halkı menetmemiş miydiniz?” deyince, Efendimiz şöyle buyur­dular:
“Ey İbni Avf! Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan iki ağlayış ve bağı­rışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musibet ve felâket sırasındaki bağırışıyla yüz göz tırmalamak, üst baş yırt­mak­tan... Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acı­madan ibarettir. Merha­met etmeyene, merhamet edilmez!”

“Göz Ağlar, Kalp Üzülür”

Peygamber Efendimiz, yukarıdaki dersinden sonra da gözyaşlarına hâkim olamadı. Gözleri yaşla dolunca, “Göz yaş döker, kalp tees­sür duyar. Biz, Yüce Rabbimizin râzı olacağı sözden başkasını söy­lemeyiz” buyurdu ve ilave etti: “Vallahi, ey İbrahim! Senin ayrılığın, bizi fazlasıyla mah­zun etti!”
Bir erkek evlada doyamamanın hasretli gözyaşlarını akı­tan Efen­dimiz, daha sonra karşısındaki dağa bakarak, “Ey dağ! Eğer ben­deki üzüntü sende olsaydı, muhakkak, yıkılmış, gitmiştin! Fakat biz, Allah’ın bize emrettiğini söyleriz: ‘İnnâ lil­lah ve innâ ileyhi râciûn.’”

Ağlama günahtır diyenlere, ben Meleklerle ağlıyorum diyebilmek isterdim.
Ağlamak da isyan etmek sayılır diyenlere, Peygamber Efendimizin "Bu benim ağlamam şefkatin eseridir" cümlesini hatırlatmak isterdim.
Ama o kadar yoruldum ki insanlara açıklama yapmaktan.
Haklısın deyip geçiyorum, haklısın ağlamamam lazım deyip geçiyorum.
Bebeğini toprağa vermiş bir anne ağlamamalı.
Taş olup yutmalı içindeki yangını.
Yanan bağrını tuta tuta gülmeli değil mi?

Devamı --> »

24 Aralık 2015 Perşembe

Üvey de olsan "Anne"ydin be kadın..!


https://www.youtube.com/watch?v=8V1JgjIV_zw

Allah'ım bu nasıl bir vahşet?
Allah'ım bu nasıl bir insan?
Allah'ım bu nasıl bir kadın?

Ciğerlerimi parça parça dağladın çocuk..
Ölen oğlumdan bile daha kadersizmişsin çocuk..
Allah'ım güldürsün senin yüzünü..
Şu çektiklerini unutturup iyilerle karşılaştırsın hep..
O kadının sana yaşattıklarını ben izleyemedim bile, nasıl dayandın sen?

Öfkemi, acımı dindirecek tek bir zerre bulamıyorum.
O kadını da Allah yarattı diyorum ama daha cümlem bitmeden içimden feryat fışkırıyor. Ama bu olmaz, ama bir insana hele de 5 yaşında bir çocuğa bu yapılmaz diye haykırmak istiyorum. O kadına insan diyemiyorum.

Neyse, her neyse.. O kadın bir yana..
Ama o çocuğa n'apmalı?
O çocuğun yaraları, içinin yaraları sarılır mı?
İhtiyacı, hakettiği tek şey şefkat iken bu yapılır mı ona?

O çocuk sizden ne para pul, ne mal mülk bekledi ya sadece biraz sevgiye sadece bir zerre şefkate ihtiyacı vardı onun. O da bedava zaten. O da sevap zaten. Onu yapabilsen her iki cihanda da gülecektin be kadın. Sadece bir zerre sevgi bekledi o çocuk senden, hem de bedava..




Devamı --> »

23 Aralık 2015 Çarşamba

Rüyalar..

Rüyamda bile unutmuyor beynim senin öldüğünü, rüyamda bile yaşarken görmüyorum seni annecim.

Bu gece rüyamda gördüm seni, daha doğrusu videonu izledim  rüyamda.
Birileriyle bir şeyler izlerken bir anda sen çıkıyorsun ekrana, hepimiz birden "aaaaa" demeye başlıyoruz. Ben ağlıyorum tabi yine ve beni teselli etmeye çalışıyorlar.

Sonra bebeği yeni ölmüş başka bir annenin yanındayım. Ve onunla birlikte ağlıyorum. Onu susturmaya çalışanlara, teselli etmeye çalışanlara "Yapmayın, bırakın ağlasın" diyorum.

Sonra başka bir kadının öldüğünü öğreniyoruz. Kimse neden öldüğünü bilmiyor. "Çocuğunun ölümünden sonra yaşayamamıştır, o yüzden ölmüştür" diyorum insanlara..

Sabaha kadar hep böyleydi ruhum.
Ölen çocuklar..
Çocuğu ölen anneler..
Ağıtlar..
Devamı --> »

21 Aralık 2015 Pazartesi

Efsun Bebek..

Annecim, Efsun Bebek ölmüş..!

1 saat kadar önce tesadüfen öğrendim.
Ne Efsun Bebeği ne de annesi Sergül Hnm'ı tanımıyorum.
Ama 1 saat önce Efsun diye bir bebeğin öldüğünü öğrendim.
Annesi n'apıyordur şimdi?
Annesine ulaşabilsem keşke, ulaşabilsem de onunla ağlasam, ulaşabilsem de acısını paylaşsam..

Birkaç gün önce "Çocuklar hasta olmasın 😔 3 Gündür ishalimsi, doktora gittik bir şey demedi. Çok şükür! Ama iştahsız ve huysuz. Bir şey yemiyor ve içmiyor 😞 bu günler geçsin ve güneşli günler gelsin" yazmış annesi şu resmin altına.

Nasıl dayanılır ki buna? Bebeğinin hasta olduğu günlerde güneş doğmamış işte o anneye, güneşli günler gelsin demiş. Düştüğü o karanlıktan kim kurtaracak şimdi o anneyi? Yardım et Allah'ım, sabır ver anne Sergül'e.

Biliyorum Melek Efsun çoook güzel bir yerde..
Kuzucum, Efsun Bebeğe abilik yap orda sen de..
Devamı --> »

18 Aralık 2015 Cuma

2
yorum
Hayırlı yolculuklar, hepimize..

Hani birçok yetişkinin yolculuğa çıkarken kullandığı bir cümle vardır: Hayırlı yolculuklar..!

Bu cümle bize göre bu dünyada yapılan yolculukları kapsar. Hani hakkaten bir yerden başka bir yere araba vs. bir taşıtla gidilen yolculuklar. Yolculuk kazasız, sorunsuz geçsin diye söylenir.

Ama senin gibi bu dünyadaki kısacık hayatıyla deriin izler bırakmış bir çocuk, arkadaşımın çocuğu sarsarak öğretti bu cümlenin olması gereken anlamını bana. Öleceği yolculuğa çıkarken hiç beklenmedik bir şekilde anne-babasına "Hayırlı yolculuklar" dilemiş. Sanki kendi gideceği cenneti bilircesine anne-babasına dua etmiş. Sizin de dünya yolculuğunuz hayırlı geçsin de kavuşalım dercesine. Ailesi başta, çıktıkları araba yolculuğu için dediğini zannetse de sonradan o güzel yavrularını kaybettikleri zaman anlamışlar oğullarının hangi yolculuğu kastettiğini.

Acı ama derin hikaye, acı ama gerçek hikaye, acı hikaye, acıtan hikaye..

Allah'ım o yavrunun da anne-babasına sabır versin. Kavuşsunlar inşallah o güzel mekanda kuzularına..
Devamı --> »

8 Aralık 2015 Salı

Senin yüzünden ben böyleymişim..

Kuzucum, Asil oğlum,
Affet beni annecim, hakkını helal et.
Asıl annelerin çocuklarında hakkı olur diyeceksin ama senin de hakkın geçiyor bana oğlum.

Sen öldükten sonra yaptığım, yaşadığım, yaşattığım her yanlışı, hatayı sana kusur yazıyorlar kuzucum. "Asil Miran öldükten sonra böyle oldu" diyorlar bana. Seni kaybettikten sonra kimseleri umursamaz olmuşum, öyle diyorlar. Tüm hatalarımı, yanlışlarımı, kötü hallerimi senin hesabına yazıyorlar. Affet kuzucum.

Değil, Asil Miran'la ilgisi yok, ben o anda ona üzülmemiştim diye diye açıklamaya çalışıp kızgınlığımın nedenlerini anlatmaya çalışsam da olmuyor, hep günahın faturası sana kesiliyor annecim.

Sen ölmeseydin sanki ben mükemmel bir insan olacakmışım da seni kaybettikten sonra kafayı yemişim sanıyorlar. Sen ölmeden önce hiç sinirlenmeyen, hiç üzülmeyen, hiç sıkılmayan biriymişim de seni kaybettikten sonra bazen kızan, bazen üzülen biri haline dönüşmüşüm diye seni suçluyorlar. 
Affet annecim. Kimseyi ikna edemiyorum senin hatan olmadığına. Kimseyi ikna edemiyorum kızgınlığımın, öfkemin normal olduğuna..
Devamı --> »

3 Aralık 2015 Perşembe

Ailemiz 15 yaşında..

28 Kasım..
Babanla ilk yıl dönümümüz.
Ortak hayatımız 2000 yılının 28 Kasım'ında başlamıştı.
Birlikte olmaya, bir olmaya, birbirimizin olmaya karar vermiştik.
Ve tabi hayatlarımızı birleştirip tek hayat yapmaya..
Artık ne yaşarsak beraber yaşayacaktık, öyle istemiştik.
Bütün iyi şeyleri, güzel günleri, mutlulukları beraber yaşamaya karar vermiştik.
15 yıl olmuş, dile kolay 15 sene..
Dediğimiz gibi de oldu çok şükür.
Bütün iyi şeyleri, güzel günleri, mutlulukları beraber yaşadık.
Tabi kötü günleri, hüzünleri ve "acı"ları da..

Çok hayaller kurmuştuk o günden itibaren.
Birlikte yaşayacağımız hayata dair.
Çoğunlukla mutlu, umutlu, keyifli hayaller.
Kötü günlerin de olabileceğini varsaydık tabi ama böylesi aklımıza bile gelmemişti.
Aklımıza bile gelmemişti, hayattaki en büyük acıyı da ortak yaşayacağımız.
Aklımıza bile gelmemişti 14 sene sonra çocuklarımızdan birinin öleceği.

Şimdi bile tuhaf geliyor, şimdi bile yabancı geliyor bu durum bana.
Hala çocuğu ölen anne-baba olduğumuzu kabullenememişim, benimseyememişim.
Niye ki?
Neden hala tuhaf geliyor ki bana?
Oysa 17 ay oldu çocuğumuz öleli, neden alışmadım ki?
Alışır mıyım ki?
Bu acıya alışılır mı ki?
Devamı --> »

29 Kasım 2015 Pazar

2
yorum
Abin..10 yaşında bir çocuk..

Abin, Mert Efe..
10 yaşında bir çocuk..
O da her yaşıtı gibi resim çektiriyor zaman zaman.
Bir çok anne-baba gibi,
Annesi, babası da onun resmini çekiyor bir çok yerde,
Anı olsun diye.

Abin, Mert Efe..
10 yaşında bir çocuk..
Bir mezarla resim çektiriyor,
Gülümsüyor yine de.
Çünkü kardeşiyle resim çektiriyor.
Çünkü artık o mezarı kardeşi biliyor.
Bu küçük yaşında,
Ölümü biliyor,
Ölene yanıyor,
Öleni özlüyor.

Abin, Mert Efe..
10 yaşında bir çocuk..
Seni çook özlüyor.


Devamı --> »

20 Kasım 2015 Cuma

Gün hesabı..

Artık kendim sayamıyorum, kendim hesaplayamıyorum.
O kadar çok oldu ki.
Sen gideli o kadar çok zaman oldu ki kuzucum.
Sayamıyorum.
Hesaplattım bir programa, ona göre de çok olmuş.
566 gün..
566 acı gün..
566 yanası gün..


Devamı --> »

16 Kasım 2015 Pazartesi

Hoşca kalın..

Ne desem ki buna!
Çıktın yine dedenin omuzlarına, gülücükler saçıyorsun değil mi kuzucum..




Bizi, bu dünyayı izliyorsundur belki şu balkondan etrafı izler gibi..



Hoşcakalın..
İkiniz de..
Hoşca kalın..

Devamı --> »

Bir cenaze töreni daha..

Her cenazede sen mi olacaksın artık kuzucum?
Her ölüm seni mi hatırlatacak acaba?
Dedenin cenazesi..
Yine senin için ağıtlar yakıldı, yine sana ağlandı annecim.
O küçücük bedeninle, o kısacık ömrünle şu devasa acıyı nasıl da atıp gittin bağrımıza hayret.
Tamam, kendimi anlıyorum, kendi acımın büyüklüğünü biliyorum ama bizi tanıyan eş, dost, akrabayı da yakıp kavurmuşsun annecim.
Ölümünün üzerinden geçen 1,5 yıla rağmen dedenin cenazesinde senin için de ağıtlar yakıldı.
Senin için ve benim için tabi.

"Ne zormuş senin bebeğinin acısı.."
"Ne kadar yandın da geçmedi hala.."
"1,5 yıldır senin yüzün niye gülmedi.."

diye diye bana söylenen ağıtlar...

Ve tabi dedenin vefakarlığı..

"Dedesi yalnız bırakmadı torununu.."
"Bak Asil Miran'a bakmaya gitti.."
"Artık üzülme bebeğine, dedesi yanında.."

Annem, kuzum. Aynı evde bir cenaze daha yaşadık, yaşattık biz. Ölümün gerçekliğiyle bir kez daha sarsıldık, bir kez daha yandık. Dört yılda beş cenaze.. Büyük deden, büyük babaannen, sen, diğer büyük deden ve şimdi de deden.. Yine ölüme ağlıyoruz, yine ölüm sonrasına alışıyoruz. Yine mezar taşı konuşuyoruz.

Artık alıştık mı ki acaba?
Ölümü biliyoruz sıcağı sıcağına..

Devamı --> »

14 Kasım 2015 Cumartesi

Cennete selam saldım annem, aldın mı?

Sana selam yolladım dedenle aldın mı kuzucum..
Yanına geldi deden de gördün mü oğlum..
Senin cenaze namazının kılındığı o cami avlusunda, belki aynı tabutta yattı deden..
Senin yanına gideceğini düşünerek kıskandım içten içe.
Keşke dedim sonra, keşke benden de bir parça götürebilse,
Annenden bi ses, bir nefes, bir koku getirebilse sana..
Al oğlum bu annenden dese..

Dünyanın bir ucundan öbür ucuna her türlü şeyi gönderebilirken, en basitinden bir selam salabilirken sevdiklerimize, tüm bu gelişkin teknolojiye kolaylaşan hayat koşullarına rağmen cennete bir zerre bile gönderilmiyormuş annecim.

Oğluma selam söyle dedesi dedim içimden defalarca, tabutun başında çaresizce düşündüm mümkün mü acaba diye. Mümkün mü cennete bir şeyler gönderebilmek? Mümkün mü acaba ölenimizle selam iletmek?

Seni beklediğimi, seni özlediğimi, seni ne kadar sevdiğimi anlatır mı deden sana..

Devamı --> »

27 Ekim 2015 Salı

Her çiçek bahçesi bir mezarlık mı ki?


Bu sabah işe giderken çektim bu fotoğrafı,
Rengarenk, boy boy, ışıl ışıl çiçekler...
Yol boyunca devam ediyorlar.
Yol boyunca yürüyenlere ferahlık versin diye ekilmiş muhtemelen,
Yol boyunca estetik bir görüntü sunsun diye düşünmüşler.
Ama herkeste aynı etkiyi yapmıyor, bilmiyorlar.
Mesela ben...
Çiçekler bana huzur vermiyor artık annecim,
Tatlı, şirin gelmiyor bana artık çiçekler.
Nerde ekili bir çiçek görsem hüzün sarıyor ruhumu.

Niye diyeceksin, niye ki anne (Keşke diyebilsen keşke duyabilsem..)
Çünkü senin mezarında öğrendim ben çiçekleri.

Daha seni toprağa koyar koymaz üzerine çiçek dikti bir görevli,
Demek ki öyle olurmuş dedim,
Demek ki ölenlerin toprağına çiçek dikilirmiş.
Acıyı biraz kapatsın diye belli ki,
O "kara" toprağı biraz daha sevimli göstersin diye belli ki,
Toprağın makyajı yani demek ki.

Her mevsim ayrı ayrı çiçekler ekiyoruz mezarına,
Şu resimdeki çiçeklerin çoğunu senin mezarında büyüttüm ben.
Nasıl huzur versin bana bunlar, nasıl ferahlatsın içimi.

Artık her çiçeğin altında bir ölü olduğunu düşünüyorum.
Her çiçek bahçesini bir mezarlık...
Ya da belki tam tersi...
Her mezarlık bir çiçek bahçesi...


Devamı --> »

23 Ekim 2015 Cuma

2
yorum
Yine ölüm düştü payımıza, Amenna..

Ölüm yine kapımızda oğlum,
Seni alıp asıl dünyaya taşıyan melek, bizim ocağa yine uğrayacak.
Dedenden umudu kestiler kuzucum,
Alın evine götürün, son günlerini evinde geçirsin dediler.
Son günlerini..
Deden bu dünyadaki son günlerini yaşıyormus, öyle dediler.

O koca koca eğitimler almış, defalarca benzer vakalarla karşılaşmış olan tıp hocalarının kesin sözlerine rağmen içim razı gelmiyor insanların böyle kesin konuşmasına. "Allah bilir, siz bilemezsiniz." diye susturasım geliyor doktorları. Bir insanın ne zaman öleceği hakkında kim fikir beyan edebilir, kim böyle bir cürette bulunabilir.

Belki bizim işimize gelmediği için inanmak istemiyorum doktorlara. Belki babanız iyileşti artık hiiç tekrar etmeyecek hastalığı deseler sorgusuz sualsiz inanacağız doktorlara. Koskoca profesör dedi diye içimiz rahat bayram edeceğiz belki. Keşke..

Ama öyle değil işte, bize yine acı konuşmalarını yaptı doktorlar.
Senin hastalığını acı acı anlatan, olacakları bildiren doktor bu sefer de dedenin hastalığını anlatmış umutsuzca. Yapacak hiçbir şey yok demiş halana, babanızı götürün evinde beklesin ölümü demiş.

Ben daha senin yasını bitirmemişken, babaannenlerin o evi bana göre hala senin cenaze evinken bir cenazeye daha mı ev sahibi olacak o ev. Yine mi herkesler yasa gelecek o eve, yine mi ağlayanlar teselli edilmeye çalışılacak, yine mi "Başınız sağolsun." diyecekler bize.

Bilmiyorum kuzucum, ne olacak bilmiyorum.
Sen öldükten sonra çoook zorlanmıştım kabullenmeye, aniden apansız gidişini gerçekleyememiştim kafamda. "Ama biraz daha yaşasaydı, hemen niye öldü, hastalığı için uğraşsaydık belki düzelirdi. Bir gecede insanın oğlu ölür mü!" diye sızım sızım sızlanmıştım.
O zaman derlerdi, böyle olduğu daha iyi diye, beklemek daha zor, daha dayanılmaz diye.
Şimdi onu da yaşayacağız kuzucum,
Birimizin ölümünü bekleyeceğiz çaresizce.

Allah biliyor tabi dedene ne kadar yanıp ağlasam da, senin acın senin yangının daha baskın içimde.
Ona üzülürken bile senin ateşini yakıyorum içimde.
Ölüm gerçeği beynimi acıtıyor.
Şurda 6-7 ay öncesine kadar sapasağlamdı, ölümü aklımıza bile gelmiyordu, daha kendi anne babası 3 yıl önce ölmüştü dedenin. Tamam çok genç değil ama 60-65 yaş arası için de yaşlı, ölümü yakın denmezdi ki.
Ama kanser teşhisi konulduktan sonra bu kadar hızla çökmesi korkutuyor insanı.
Bir anda sanki içine bir zehir bırakılmış da içten içe onu eritiyormuş gibi.
Senin hatırladığın dinç ve sağlıklı deden zayıfladı annecim çok zayıfladı, sapsarı yüzü gözü, konuşmaya zorlanıyor. Ama algısı hala genç bunu da biliyorum, o da şaşırıyor kendi haline, o da beklemiyordu böyle aniden ölümün geleceğini. Öyle değilmiş gibi davranıyoruz, kanserin iyi huylu olduğunu küçülmeye başladığını söylüyoruz. İnanmaya çalışıyor ama çok zekiydi deden, bilirsin. Anlıyor içten içe, biliyor o da..

Şimdi ikinizin resimlerine bakınca daha bi anlıyorum dünyanın yalan oluşunu.
Ölümün hep yanı başımızda oluşunu.

Ama bakma böyle acı acı yazdığıma, isyan değil "Haşaa.." Allah böyle buyurduysa "Amenna.."

Devamı --> »

16 Ekim 2015 Cuma

Kilitli, karanlık odalarım..

Ruhumun bazı yerlerini kapattım.
Beynime sınırlar koydum ve istediği her şekilde çalışmasını engelleyip kontrol altına aldım.
Bazı karanlık odalar var içimde. Girdiğimde dayanamadığım, içinden çıkamadığım.
Kilitledim içimin o karanlık odalarını, girmemeye çalışıyorum. Beynimin bazı bölgelerini pasifize ettim, çalıştırmamaya çalışıyorum.
Vücut/ruh kapasitemi kısıtladım, full kapasite çalıştırmıyorum.

Bütün bu kilitli, saklı yerlerim de seninle ilgili biliyorsun annecim.
Beynim sana çalışınca bedenim yanıyor acıdan.
Sen düşünce aklıma, içime de ateşler düşüyor.
Boğazıma düğümlenen o yumru yüzünden yutkunuyor, gözlerime bir anda çöreklenen gözyaşlarını akıtmamak için yukarılara dikiyorum kafamı. Ağzım açık kalıyor bir süre öylece, içimdeki tüm nefesi bırakıp bekliyorum. Koşarak çıkıyorum içimdeki o karanlık odadan, geçiyor sonra zamanla.

Devamı --> »

2 Ekim 2015 Cuma

2
yorum
2013 dogumlu bebekler (Cocuklar)..

     Büyümüşler hepsi ve bir bir karşıma çıkıyorlar. 2013 doğumlu yani seninle aynı yıl doğanlar..
Artık bebek değil hiçbiri, çocuk dersin bir görsen. Büyümüşler, yürüyor koşuyorlar, konuşuyorlar tatlı tatlı.

     Yeni işyerimde bir arkadaşın kızı senden bir gün önce doğmuş, 11 Ocak 2013. Duyunca "Aaaa benim oğlumla yaşıt, oğlum da 12 Ocak'ta doğdu" dedim ve karşımdakilerin 1-2 sn. donduğunu farkedince "Benim iki oğlum vardı aslında ama küçüğünü kaybettik" dedim acısızca. Hiç acı çekmiyormuş gibi görünerek ve hemen konuyu değiştirerek.

     Yine başka bir arkadaşımın işe gelip "Babacıııım" diye koridorda cıvıl cıvıl bağıran kızının senden bir ay önce doğduğunu öğrendim. Ama senden bahsedemedim orada, nedense.. Muhtemelen o mutlu aile tablosunu bozmamak, o insanları üzmemek için..

     Senin akranın olanların bazıları da abi oldu biliyor musun kuzucum. Çok ilginç geliyor bana. Sanki sen büyüyemedin diye hiç bir bebek büyümüyor sanıyorum. Hayat bizde nasıl durduysa herkes için aynısı oldu sanıyorum. Sonrasında devam eden, akıp giden, bebekleri büyüten hayatı görünce şaşırıyorum.

     Senin yaşıtlarını görmek hoşuma gidiyor çok. Yaşasaydın sana olacakları görüyorum bir şekilde. Kalbimin yarısı kıpır kıpır oluyor. Ama diğer yarısı yanıyor, diğer yarısı sızlıyor kalbimin annecim. Çünkü o deli özlem, o çaresiz hasret ateşi harlanıyor iyice. O çocukları bağrıma basıp uzuun uzun koklamak istiyorum. Senin kokun gelir mi azıcık içime diye. Ama yapamıyorum tabi ki. Olmaz ki.. Bebeği ölmüş bir annenin bebeğiyle aynı yaşta başka bir çocuğa sarılarak ağlamasına kimse dayanamaz ki..
Devamı --> »

Acıyı yazıya dökmek, yeniden..

Yazmıyorum aylardır..
Yazmayım da bundan sonra dedim defalarca..
Çünkü tanıdık kimsenin okumadığını, hiç kimseye bu sayfanın varlığını belli etmediğimi bildiğim halde ya okurlarsa diye geçiriyorum içimden, belki yıllar sonra ama bir şekilde bu koca internet deryasında bir tanıdığa denk gelebilir bu yazdıklarım.
O da çok önemli değil ama baban okuyor bunları annecim.
O takip ediyor yazdıklarımı ve her okuduğu yeni not, onun umudunu biraz daha köreltiyor.
Çok kez açıkladım, bana iyi geliyor yazmak dedim ama onun üzüldüğünü görüyorum ve her seferinde yazmama kararı alıyorum.
Dediğim gibi aylardır da yazmıyorum.
Ama buna ihtiyacım olduğunu hissettim annecim, bir şekilde bu acıyı bir yerlere anlatmalıyım.
Okuyanlardan da özür diliyorum bu vesileyle.
Çünkü üzüyor yazdıklarım onları biliyorum.
Hiç tanımasalar bizi ve hiç tanımayacak olsalar da evlat acısını son dozda yaşayan bu anne için üzülüyorlar biliyorum.
Affederler beni ve haklarını helal ederler inşallah.
Çünkü yine yazıyorum bak..
Tamam bu notlarımın asla sana ulaşmayacağının biliyorum.
Asla bu yazdıklarımı bir gün okuyabileceğin umudu yok içimde.
O acı gerçeğin bilicindeyim.
Ama bir şekilde iyi geliyor bunları yazmak, tam açıklayamadığım bir şekilde.
Çünkü kimseye tam anlatamıyorum bu yaşadıklarımı
Kimseye içimdeki yangını tümüyle anlatamıyorum.
Çünkü onları da üzüyorum anlatınca,
Ben belki biraz rahatlıyorum ama karşılığında beni dinleyen insanların içini acıtıyorum.
Beni bilirsin kuzucum, hiç sevmem insanları incitmeyi.
Bilirsin bu uğurda kendi rahatımdan ödün verebilirim.
Bilirsin bencilliğin tam tersi var bende.
Yersiz, gereksiz, ayarsız bir iyilik.
Ona yoruyorum bu durumu biraz, neden birilerine anlatıp az da olsa içimi dökmediğimi..
Devamı --> »

22 Haziran 2015 Pazartesi

2
yorum
Bugün benim doğum günüm, utanıyorum..

Annem, kuzum, yavrum..
Affet annecim beni,
Doğum günüm bugün..
Utanıyorum..

Engelleyemiyorum annecim, bana doğum günü olmasını engelleyemiyorum. Utanıyorum, canım çok yanıyor. Oğlum, minik bebeğim doğum günü nedir bilmeden öldükten sonra ben "doğum günüm" demeye.. Utanıyorum.

Arayanlardan, kutlayanlardan utanıyorum. "Yok, önemli değil, kutlamıyorum zaten" gibi cümlelerle geçiştirmeye çalıştırıyorum konuyu ama olmuyor annecim. Utanıyorum..

Sen öldügünde 32 yaşında olmak üzereydim. Kaldım o yaşta, 32'de. Bu yıl üstüne 1 katmaya dilim varmıyor. Sen o minicik 1 yaşının üstüne 1 bile katamadan öldün ya ben koskacaaaa 33'ü taşıyamıyorum. Utanıyorum..

Hani biz anneler çocuklarımız için deriz ya, ömrümden al onun ömrüne kat diye. Bize baksana annecim, ömür sürelerimize bir baksana. Çocuğun ömrü 1 yıl, anne 33'ü devirmiş. Benim ömrümden alıp seninkine katmadı Allah'ım. Oysa ki çok yalvarmıştım Allah'a senin öldüğünü söylediklerinde. "Yeter bana bu kadar, n'olur Allah'ım oğlumun yerine beni al" diye. "O bu dünyanın hiçbir şeyini görmedi, n'olur oğlum da biraz yaşasın" diye. Pazarlık yapmaya çalışmıştım aklım sıra Allah'la, "ben 30 sene yaşadım, oğluma da 30'a kadar izin ver" diye. Ama şüphesiz ki Allah olması gerekeni biliyordu ve benim yürek acısıyla ettiğim o yakarışları duymadı. Isyan sayma Allah'ım, affet beni, garip ciğerimin kavruluşundandı bil Ya Rabbi..

Ömrümden ömrüne katamadım oğlum. Sen 1 yıl yaşayıp öldün, bense 33'ü bitirdim. Utanıyorum..
Devamı --> »

14 Haziran 2015 Pazar

Yağmur, toprak, oğlum..

Yağmur, toprak, oğlum..
Yağan yağmur engellenir mi hiç!
Ama ana yüreği işte..
Durdurmak için bir şeyler düşünüyor.
Evin içinde ordan oraya koşturuyor.
Zavallı aklım, yağmur çok yağıyor diye üzülüyor.
Çok yağıyor, toprağın diplerine kadar iner, ıslatır oğlumu diye telaşlanıyor.
Sonra..
Sonra oğlumun ölü olduğu aklıma geliyor.
Yanıyor bağrım.
Zaten çoktan çürüdü diyor beynim
Islansa n'olur ki..
Ama ana yüreği işte
Yine de diyor, yine de ıslanmasa..
Devamı --> »

10 Haziran 2015 Çarşamba

Sana kreş seçmem lazım annecim, gelsen ya..

     Çok hesaplar yapmıştım aklım sıra, çok planlar kurdum sizin için. "Efe ortaokula başlarken Asil kreşe başlar, Efe liseye başladığında da Asil ilkokula başlar." diye planlanmıştım sizin de geleceğinizi.

     Abin ilkokulu bitiriyor annecim, gelsen artık n'olur. Senin için kreş seçmeliyim bu aralar. Abin ortaokula başladığında sen de kreşe başlayacaktın..
Devamı --> »

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Yastadır deli gönül..

"Yastadır ey deli gönül yastadır
  Gelir diye kulaklarım sestedir."

Benim de delirmiş gönlümün yası bitmiyor kuzum. Hala bir şey olur da döner misin diye bekliyor akılsız aklım. Geceleri senin sesini dinliyorum hala, uyanır da ağlarsın diye. Sen varken, yaşarken, bölük pörçük uyuduğum o bir kaç saatlik uykuları özlüyorum. 10 saat, 15 saat uyusam da artık uyumuş olmuyor, uyanamıyorum bu dünyaya.

Kucağım boş kaldı. O boşluğa koyacak bir şey bulamıyorum. Omuzlarım çöküyor o boşluğun içine, ellerim dolanıyor birbirine kapatmaya çalışıyor o kucağımdaki boşluğu. İki yaşında bir çocuk annesi gibi anne ama hiç bebeği olamayan bir kadın gibi eziğim. Sanırım vücudumdaki hormonlar hala devam ediyor anneliğe, senin öldüğünü bilmeden annelik hormonları salgılanıyor hala bende. Ama onlara karşılık verecek, o hisleri bastıracak evladım yok işte. Ne yapayım bilmiyorum ki..

 Bugün sen varken çok sık gittiğimiz bir AVM'ye gittik abinle. Yemekten önce ellerimi yıkamaya giderken "Bebek bakım odası"nı gördüm bir an ve saplandı ciğerime bir sancı. Çook kez girmiştim oraya seni emzirmek için..

Girmeye utandım ama bugün. Bebeğim yoktu ki benim. Ne işim olurdu ki o odada. Utandım. Kapıdan bakıp çıktım. Kapıdan bakıp yandım..
Devamı --> »

11 Mayıs 2015 Pazartesi

2
yorum
Anneler Günüydü dün..

Anneler Günüydü dün..
Dünyada birçok ülkede "kutlanan" gün..
Ama bana kutlanası bir gün gibi gelmiyor artık.
Annesi ölmüş olana bir dert..
Anne olamayana bir dert..
Anne olup da çocuğu ölene daha bir dert sanki..
Ne anne oluşumu bilebildim dün, ne de hiç anne olmamış biri gibi durabildim. Annemin Anneler Gününü kutladım ama bir yandan bana "Evlatlarımızla nice seneler yaşayalım" diye mesaj yazan yakın bir arkadaşıma darıldım. Ben evlatlarımla "nice seneler" değil sadece bir sene yaşayabildim diye niye yüzüme vuruyor ki, niye bana laf soktu ki şimdi diye çok kızdım içimden. Sonra olsun dedim, varsın öyle desin canım arkadaşım. Kötü bir şey dememiş ki, tabi ki evlatlarınızla nice seneler yaşayın inşallah. Bunu ben senin öldüğün günden beri söylüyorum diğer anneler için.
Abin, bütün varlığını seferber etti dün mutlu edebilmek için beni. Sürpriz hediye aldırdı babana, bana minik yalanlar söylemeyi göze alarak. Oysa almaması için çok önceden tembih etmiştim abini, "Senin varlığın zaten bana hediye oğlum" demiştim. Hediye istemiyorum artık nedense, direk böyle diyemesem de gerek yok diye hediye almamaya ikna etmeye çalışmıştım abinle babanı. Yakıştıramıyorum artık kendime hediye,  hele de Anneler Gününde..
Şükürler olsun Allah'ıma, anne olmayı nasip etti, abini verdi, seni verdi bana. Ama.. İsyanımdan değil hediye istemeyişim, küskünlük değil. Sadece anlamsız geliyor. Evladı için cayır cayır yanan bir yüreğe hediye kâr eder mi?
Yaşasaydın kimbilir, bir çiçek mi tutuştururdu baban eline, bana veresin diye. Ya da abin kendisi için güzel bir hediye seçerken bana, senin eline komik, saçma ya da boş bir paket mi verirdi annemize ver diye. Sırf sana ilerde anlatıp kızdırmak için seni. Biliyorsun çok takılırdı sana abin.
Bu arada aklıma gelmişken. Abin seni çok özlüyor annecim, hem de çok. Belli etmiyordu belki afacanlığından ama inan çok sevmişti seni. Şimdiki özlemi de o yüzden işte. O kadar çaresiz bırakıyor ki beni bazen. Dolu dolu gözlerini gözlerimden kaçırarak "Anne, bazen kardeşim için çok üzülüyorum" diyor. Az önce yatarken dediği gibi.  İçten içten zaten yanan bağrımı  alevlendirerek yakıyor bazen abin, büküyor belimi çaresizlikten. "Anne, bir kardeşim daha olacak mı benim" diye sorarak dünyayı yüklüyor omuzlarıma.
Abin çok özlüyor seni annecim bilesin.
Çok özlüyoruz, bilesin..
Devamı --> »

7 Mayıs 2015 Perşembe

2
yorum
Eski evimiz..

     Eski evimizin karşısında uzun uzun oturdum dün. Evimizi seyrettim dışardan ve içerisini hayal ettim. Seni hayal ettim. Salon camından dışardaki kedileri izleyişini ve "aaaa" diye tepki verişini hatırladım. Aynı kediler yine aynı yerlerindelerdi yine. Tuhaf, kediler yaşıyor hala ama sen yaşamıyorsun. Yaşasınlar tabi, her canlı yaşamayı hak ediyor, ona şüphem yok. Ama tuhaf geliyor işte,  herşey aynıyken bir senin ölmüş olman.

     Ha bi dakika, her şey aynı değildi. Çınar kocaman olmuş, kendi başına rahatça dolaşıyordu dışarda. Maşallah, Allah'ım o güzel yüzünü hep güldürsün inşallah. Arkadaşındı senin, komşumuzun minik oğlu. Aranızda 40 gün falan vardı sanırım. Abinle hayal kurardık, abinle Toprak, Asil Miran'la da Çınar dışarda oynayacaklar falan diye. Çınar'ın abisi Toprak da abinin arkadaşıydı biliyorsun. Ama seninle ilgili kurduğumuz her hayal gibi bu da yanıldığımız bir konu oldu. Çınar yalnız oynuyordu dün dışarda.

     Evimizin önündeki park yine çocuklarla doluydu. Çoğu abinin arkadaşları.. Cıvıl cıvıl, dinamik komşumuz yine parkta çocuklarla takılıyordu. Onun da bir bebeği 5-10 günlükken ölmüş yıllar önce biliyormusun annecim. Senin ölümünden sonra anlatmıştı bana. Parkta seni salladığım salıncakta minicik bir bebeği sallıyordu annesi. Salıncak yine aynı vazifesini görüyordu yani. Hayat yine aynı akışını sürdürüyordu. O annenin, benim geçen sene o salıncakta salladığı oğlunu kaybetmiş bir anne olduğumdan haberi bile yoktu. Gülümseyerek oynatıyordu bebeğini,  tıpkı eski ben gibi.

     Eski evimizi uzaktan izlerken, eski hayatıma da uzaktan baktım uzun uzun. Meğer ne kadar mutluymuşum. İki çocuk annesi, iki sağlıklı çocuk annesi. İkisiyle güzel vakitler geçiren, acı çekmeyen, ölümü bilmeyen..
Devamı --> »

5 Mayıs 2015 Salı

Yıldönümü..

Yıldönümü..
Ölüm yıldönümü..
Oğlumun ölüm yıldönümü..
Minik oğlumun, bebeğimin, ciğerimin ölüm yıldönümü..

Birçok yıldönümünü aklımda tutardım hep, önemli-önemsiz, alakalı-alakasız, gerekli-gereksiz birçok yıldönümünü hatırlardım nedense. Babanla yaşadığımız birçok ilkin yıldönümlerini, abinin hayatındaki bazı ilkleri, doğum günlerini, düğün günlerini, arkadaşlarımın çocuklarının doğum günlerini..


Ama hep iyi, mutlu, keyifli anlarmış şimdiye kadar yaşadığım yıldönümleri. Acı günlerin de yıldönümü olurmuş meğer, ölümün de yıldönümü olurmuş.


Bugün senin ölüm yıldönümün annecim. 05 Mayıs..


Ne yaşadığımı bilmiyorum, tek bildiğim çok acı verdiği.

Sanki tekrar geçen yıla dönmüşüm de tekrar ölümünü yaşamışım gibi..
Birşeyler yapmalıymışım da bu sefer engel olmalıymışım gibi..
Sanki bir yıl dolmadan geri gelebilecekmişsin de ben bu fırsatı değerlendirememişim gibi..
Sanki tekrardan sonsuza kadar elimden kayıp gidiyormuşsun gibi..

Geçen sene bugün Asil Miran'la şunu yapmıştık, geçen sene bugün Asil Miran'la şuraya gitmiştik gibi gibi çok hayaller kuruyordum senden sonra. Hep geçen sene kadar yakındın bana. Ama şimdi böyle bir cümle kuramayacağım. Çünkü geçen sene bugün sabah 08:20'den itibaren ölüydün annecim. Nefes almıyordun artık, o minik kalbin atmıyordu. Geçen sene bugün bu saatte morgda yatıyordun. Geçen sene bugün bu geceyi annenden uzakta, buz gibi morgda geçirdin. Geçen sene bugün bu saatte o ipek gibi vücudun soğumaya, sertleşmeye başlamıştı. Geçen sene bugün bu saatte ağıtların yakılıyordu bağrımda, ciğerim kavruluyordu acından.


 Artık "Geçen sene bugün.." diye başladığım cümlelerde sen olmayacaksın annecim, öyle güzel şeyler hatırlamayacağım artık bir yıl öncesini düşününce, artık bir yıldan daha uzaksın bana. Sanki daha da uzaklaşıyorsun.


Ne yaptın bugün diyeceksin belki, ölümün olsa da bir yıldönümüydü yaşadığımız. Hiçbir şey yapamadım kuzum. Geçenlerde bir arkadaşım, teyzesinin ölüm yıldönümü için irmik helvası dağıttı işyerinde. O an ben ne yapacağım diye bir zorlandı aklım. Helva yapılırmış, Kuran okutulurmuş ya da mevlüt okutulurmuş yakınlarımızın ölüm yıldönümlerinde. Ama ben hiç bir şey yapamadım annecim. Mezarına dayanıp ağladım sadece, toprağını avuçlayıp ağladım. Ha bir de çiçek topladım sana mezarlıkta. Adını tam bilmediğim sarı papatyalardan bir demet toplayıp koydum mezar taşına. Çocukluğum geldi bir an gözlerimin önüne. Çocukluğumun bahardaki kırları geldi hayalime. Çünkü aynı çiçekleri gördüm bugün yıllar sonra, çocukken de aynı çiçekleri topladığımı hatırladım o an. Aynı sarı papatyalar, kırmızı yapraklı yine papatyaya benzeyen minik çiçekler ve bir de gelincikler. Ağladım sonra çok, keşke hiç büyümeseydim de bu acıyı görmeseydim diye. Sonra hayır dedim tekrardan, büyümeseydim anne olamazdım, bu mucizevi nimeti, evlat sevgisini tadamazdım dedim ve şükrettim yine Allah'a. Abini bana verdi diye, kısa süreliğine olsa da seni bana verdi diye. Bu anneliği bana tattırdı diye..





Devamı --> »

1 Mayıs 2015 Cuma

Hayat ne garip şey..

Hayat ne garip şey hakkaten.
Insan ne garip bir canlı.
Sözde duygularımız ayırıyor bizi hayvanlardan ama her durumda yaşıyoruz işte, her duyguda, her uç noktada.. Hayat her türlü devam ediyor, ne şartta olursak olalım hayvani ruhsuzluğumuz devam ediyor işte.

Sen öldün, ben yaşamaya devam ediyorum bak. Evladı için canını verir denen anneye noldu, hiçbirşey. Yiyorum, içiyorum, geziyorum,  gülüyorum ve başka şeylere de üzülüyorum zaman zaman. Senin ölümünün üzerine daha acı hissetmem diyordum ama öyle olmadı bak.Tamam hiç eskisi gibi değilim, hiç hayalim, umudum, uğraşım yok. Bu yüzden de duygularım yok gibi. Mesela sen öldükten birkaç gün sonra büyük bir maden kazası oldu Soma'da. Herkes üzülüyordu çevremde. Ben üzülememiştim hatırlıyorum, hiçbir şey hissetmemiştim. Sonraki zamanlarda da duyduğum ölüm haberleri çok zor gelmedi, çocuk ölümleri hariç.

Ama ne kadar eskisi gibi olmasam da tamamen duygularımı yitirmemişim. Tuhaf.. Üzülüyorum bazen başka başka şeylere.

O zaman da utanıyorum kendimden, her durumda yaşayan bir canlı oluşumdan, hayatın devam ediyor oluşundan, hayattan..

Hayat ne garip şey hakkaten..
Devamı --> »

29 Nisan 2015 Çarşamba

Yesil Mercimekli Bulgur Pilavi..

     Yesil mercimekli bulgur pilavı yapacagim birazdan oğlum. Son günlerde defalarca yapayım deyip de yapamadığım, bugünse besmele çekerek, Allah'ım yardım et diyerek, defalarca mutfağa girip çıkarak bir türlü yapmaya başlayamadığım yemek.. Nedir bu kadar zor olan diyeceksin, ne var ki bu yemekte diyeceksin. Bu satırları yazmama da neden bu annecim. Senden bi nevi izin istemek, bir nevi özür dilemek bu yazının nedeni. Çünkü senin son yediğin yemekti yeşil mercimekli bulgur pilavı. Sana ellerimle pişirip yedirdiğim ama sonrasında ölmene saatler kala her kusuşuna silip temizlediğim yemek.. O kadar zor ki.. O kadar zor ki annecim. O kadar zor ki.. Kelime bulamıyorum. Yine pişirmeliyim abin için diyorum ama çok canım yanıyor, çok zor geliyor. Senin boğazından bir daha geçmeyeceğini bile bile aynı yemeği tekrar yapmak.  Daha sindirmene bile fırsat kalmadan beynindeki tümörün etkisiyle küçücük midenin kustuğu yemek. Her kusuşunda benim ağzından sildiğim yemek. Her kusuşunda..
Devamı --> »

24 Nisan 2015 Cuma

23 Nisan, (Yaşayan) Çocukların Bayramı..

Çocuk Bayramı'ydı dün.
Çocukların ve çocuğu olan herkesin bayramı..
Çocuğu olan ve çocuğu ölenlerin değil ama.
Bize bayram olmadı bu bayram da.

"Artık bize çifte 23 Nisan.." yazmıştım senin doğduğun yılki 23 Nisan'da.
Artık iki oğlumuz için kutlayacaktık o yılki 23 Nisan'ı ve ben artık hep öyle olacağını sanıyordum.
Birlikte resimler çekindik, iki çocuklu..
Sonraki yıl da aynı coşku..
Çifte 23 Nisan'dı yine bizim için.
Birlikte resimler çekindik, iki çocuklu..

Bu yıl..
Bu yıl coşku yok, bayram yok.
 "çifte" olamayınca "tek" çocuklu da olamadı 23 Nisan'ımız.
Hiç resim çektiremedik, tek çocuklu..

Devamı --> »

16 Nisan 2015 Perşembe

2
yorum
Bize de bahar gelmez mi?

Asil Miran, tatlı oğlum, minik kuzum benim.
Bahar geldi annecim, sen gelmeyecek misin?
Ölü toprak canlandı kuzucum, her yerde taze minik otlar, çimler, çiçekler..
Hepsi toprak altından çıktı,
Sen çıkmayacak mısın.
Bütün ölü bitkilerin, çiçeklerin, otların özünü bağrında tutan toprak, capcanlı gün yüzüne çıkardı hepsini yeniden.
Aynı toprak seni de vermez mi bana yeniden, taptaze, canlı, sağlıklı..
Kuru kuru dallardan açan taze tomurcuklar gibi sen de benim ölmüş kucağıma gelemez misin?
 Bütün karı, yağmuru, çamuru üstünde taşıyan toprağın yemyeşil örtüyle kaplanması gibi benim de acıyı, sızıyı, göz yaşını taşıyan bağrım senin kokunla kaplanmaz mı?
Bize de bahar gelmez mi?
Kuzum, Allah'ım seni geri vermez mi?

Devamı --> »

2 Nisan 2015 Perşembe

Geri gel n'olur..

N'olur gel annecim n'olur.
Bırak artık bu oyunu
Bırak bunu her neyse
Gel..

Biliyorum akla, mantığa sığmıyor bu çağrım

Ama yürek diye de bir şey var baş edemediğim
Susturamadığım, söz geçiremediğim, çırpındıkça çırpınan..
Söndüremediğim bir ciğer yangını var içimde
Durduramadığım bir sızı.
Uykudan sarsarak uyandırıp içimi parçalayan bir acı.
Takvimlere, saatlere, etrafa bakıp da acaba rüya olabilir mi oğlumun ölümü diye doğrulamaya çalıştığım bir umut.
O umudun boşa çıkışının çaresizliği.
O umudun gerçeklenemeyişinin acısı.
O umudun umutsuzluğunun yıkışı.

Bu yüzden haykırıyorum oğlum,

Bu yüzden kabul edemiyorum hala aradan bu kadar zaman geçse de
Bu yüzden bir geri dönüş arıyorum
Varsa eğer geri gel n'olur. 

Devamı --> »

25 Mart 2015 Çarşamba

Şaşırıyorum annecim..

Çok özlüyorum annecim seni.
O kadar artıyor o kadar dayanılmaz oluyor ki bu özlem, şaşırıyorum bazen..
Bir duygudan, vücuda fiziksel hiçbir etki olmadan bu kadar maddi acı çekilir miymiş diye..
İnsanın acıdan gerçekten göğüs kafesinin ortası yanar mıymış diye..
Hakkaten beli bükülür müymüş diye..

Benim oluyor annecim,

Sana yanmaktan, seni özlemekten bağrım kavruldu resmen.
O kadar ağır geliyor ki vücudum, o kadar acı çekiyor ki bedenim, kıvrılıyor kıvrılıyor anne karnında bir bebeğin duruş pozisyonu alıyorum.
Bedenim resmen her hücresiyle sızlıyor.
İnleye inleye sallanıyorum.

Şaşırıyorum bazen.

Manevi bir şey bu kadar maddi zarar verir miymiş diye.

Sonra belki sadece manevi değildir diyorum.

Bir anne ile evladı arasında sürekli var olan görünmez bir bağ olabileceğini düşünüyorum.
Sevgi, şefkat tabi ki var, sürekli kalır annenin içinde bunlar.
Ama ben ciddi ciddi, maddi bir bağ kalabileceğini düşünüyorum.
Anne doğurmuş olsa da bebeğini, aralarındaki o fiziksel bağ ortadan kalkmış gibi görünse de görünmez bir şey kalıyordur belki.
Belki bebeğin bir parçası annenin içinde kalıyordur.
Ya da ne bileyim anneden bir parça geçiyordur bebeğe de kalıyordur bebeğin bedeninde..

Senden bir parça var mutlaka benim bedenimde ve o öldüğü için bu kadar acıyordur canım. Ölü bir şey olduğu için içimde..

Ya da benim bir parçam da senin bedeninde ölmüştür ve o yüzden kalan bu bedenim böyle yanıyordur.

Bilmiyorum nedir bu, ama şaşırıyorum bu acıya annecim..


Devamı --> »

15 Mart 2015 Pazar

Ayrımcılık, yapılmalı evet..

     Hiçbir zaman insan ayırmamışımdır. Her türlü ayrımcılığa karşı olmuşumdur hayatta. Ne hemşehricilik ne milliyetçilik ne de ümmetçilik yaparım. Bütün insanlar eşittir benim gözümde ve herkese aynı değer verilip aynı şekilde davranılması gerektiğini düşünürüm.

     Oldum olası hayat görüşüm bu yöndeyken senin ölümünden sonra değişmeye başladı bu düşüncem. Ayrım yapılmalı, herkese aynı davranılmamalı. Benim çok ihtiyacım var çünkü buna. Bi işaret konsa bana, bi not, bi renk, bi fark. Ve anlasa insanlar benim evladı ölmüş bir anne olduğumu. Küçük çocukların olduğu ortamlara almasalar beni, çocuk reklamlarını izletmeseler, kreşlere bakamasam, parklara giremesem. Yasak olsa bana bunlar.


     Şu an bir okulda abinin sınavdan çıkmasını bekliyorum mesela. Bir çok veli var tabi benim gibi bekleyen. Ama bazılarının yanında küçük çocukları da var. Bebek arabasıyla gelmiş birisi, tam senin kadar bi oğulları var, yani yaşasaydın olacağın kadar. Kıskançlık asla değil, çekememezlik değil asla. Her biri için ayrı ayrı dualar ediyorum içimden, Allah acılarını göstermesin diye. Ama ciğerlerim parça parça oluyor oğlum.  Küçük bir çocuğa bakınca nefesim yakıyor bağrımı. Seni görmeye çalışıyorum, seni hayal ediyorum, seni özlüyorum.


     Adım atıyor bebek önümde paytak paytak,  Asil Miran'ım böyle yürüyemedi diyorum.  Konuşuyor bıdı bıdı,  benim kuzum sadece baba ve anne diyebildi diyorum. .


     Ama buna da şükrediyorum kuzucum bilesin, çok kısa sürmüş olsa da seni bana verdi diye hep şükrediyorum Allah'a..


Devamı --> »

11 Mart 2015 Çarşamba

Doktor raporu..

"........hasta exitus kabul edildi."

Bu cümleyle bitiyor rapor.

Defalarca defalarca okuduğum, yoğun bakım servisindeki doktorların hazırladığı rapor.
Latince kelimeler, terimlerle dolu olan rapor.
O terimlerden sadece "exitus"un "ölü" anlamına geldiğini bildiğim rapor.
Ve o anda ciğerimi yerinden söken rapor.
Sonrasında her kelimeyi tek tek internetten araştırarak anladığım rapor.
Son paragrafının 08:20'de başlayıp 09:05'te o cümleyle bittiği rapor.

Oğlumun ölüm hikayesini anlatan rapor..


Allaah, Allaaah, Allaaahııım.. Al canımı.. diye diye ağlatan rapor..


Devamı --> »

Öyle ağırım ki..

"Öyle ağırım ki kendime
 Sen benden gittin gideli.."

Devamı --> »

9 Mart 2015 Pazartesi

Sabredin..

"Sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal/46)

" Allah sabredenleri sever." (Al-i Imran/146)

"Sabredenleri müjdele ki, onlar başlarına bir bela geldiği zaman, "Biz Allah'ın (dünyada takdirine teslim olmuş kulları)yız ve biz (ahirette de) yine O'na döneceğiz" derler. Iste onlara Rablerinden mağfiret ve rahmet vardır ve işte onlar hidayete erenlerin ta kendileridir." (Bakara/155, 156, 157)



Devamı --> »

7 Mart 2015 Cumartesi

Ağlama, günahtır..

"Ağlama, günahtır.." diyorlar annecim.
"Isyan ediyorsun ağlarken.." diyorlar.

Bilmiyorlar ki ben en çok Allah'ın huzurunda ağlıyorum. Bilmiyorlar ki ben en rahat Allah'a derdimi dökebiliyorum, en çok ona anlatınca rahatlıyorum.

Seccadenin üzerinde kırk büklüm olup çok inledim, çok yalvardım Allah'a. Çok kez bir tek sure bile okuyamadan, bir cümle dua bile edemeden öylece otururdum Allah'ın huzurunda. Dayanacak gücüm kalmadığında, nereye gidip nasıl sabredeceğimi bilemediğimde, canımın acısından nefes alamadığımda bazen abdest bile alamadan seccadeye oturup Allah'a teslim ederdim kendimi. Bana verdiği bu emanet canı, bu bedeni taşıyamadımda bir süre O'na teslim eder, O'nun verdiği güçle biraz rahatlayınca tekrar teslim alırdım emanet canı, bedeni.

Hala da ara ara rahatlamak için kıldığım, ne vakte ne tamı tamına kurallarına uymayan namazlarımda uzunca otururum seccadenin başında. Başımı secdeye kapatıp dakikalarca ağlarım. Bilmiyorum günah mıdır? Bilmiyorum inanan bir Müslümanın yapması uygun mudur?  Ama tek bildiğim Allah'a sığınınca rahatladığım, onun karşısında ağlayarak bütün yükümü bir süreliğine de olsa attığım.

Günahsa Allah'ım affetsin. Ama ağlamadan duramıyorum oğlum. Senin ölümünün acısına alışamıyorum kuzum.
Devamı --> »

3 Mart 2015 Salı

Seni her nefeste özledim bugün..


"Acıyı başıma nar eylediler
Hayaline daldı gözlerim bugün
Dumanlı başıma dağ eylediler
Seni her nefeste özledim bugün..

Yırtıldı göğsümde çığlığım sesim
Boğazıma düğümlendi nefesim
Yüreğime akan bu kanı kesin
Yediğim kurşunu sezmedim bugün..

Kırıldı umudu serçe kuşların
Yüzüne dağılmış sırma şaçların
Böyle acımı olur günü baharın
Yüzüme dayandı dizlerim bugün.."

Devamı --> »

1 Mart 2015 Pazar

Takvim yapragi..





Kuzucum, Asil Oğlum..

Baksana yukarıdaki resimlere..
Senin doğduğun günün takvim yaprağı..
O günden belliymiş sanki kaderimiz,
"İlahi İmtihan" yazılıymış o günün takvim yaprağında..

Saklamıştım bunu hayaller kurarak,
Saklamıştım hatıra olsun diye,
Saklamıştım büyüyünce sana vereceklerimin arasına..

İlahi İmtihan..
Okumuşumdur muhtemelen bu yazıyı..
Ama hiç anlamamış, hiç kendime yormamışım..
Ya da yormuşumdur belki  ama sadece ömrümde o güne kadar yaşadığım zorlukları, sıkıntıları düşünerek..
Zorluğu, sıkıntıyı onlar sanarak..
En zoru düşünemeyerek,
En zoru bilmeyerek,
En zoru yaşayacağımı bilmeyerek..

En zor kuzucum, en zor bu yavrum..
En zoru benim imtihanım..
Ama ilahi biliyorum..
Allah'tan geldi biliyorum..
Boyun eğiyorum..
Razı oluyorum..
Hamd ediyorum..

İçimin yangınıyla savaşarak,
Boğazıma batan nefesimle savaşarak,
Parça parça olan ciğerimle savaşarak,
Hamd ediyorum Allah'ım, kabul et..

Devamı --> »