Kategoriler

yıldönümü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yıldönümü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2018 Cumartesi

4
yorum
Koyun koyuna yatabiliriz..


Acın zamanla azalacak derlerdi. Çok kızardım içimden. "Neden azalsın ki, oğlum geri mi gelecek sanki, ya da ben  bebeğini unutacak kadar kötü bir anne miyim ki.. Azalmayacak acım, çünkü bundan sonra her zaman oğlu ölen bir anne olacağım ben. Ölen oğlum geri gelmeyeceğine göre bu asla değişmeyecek." derdim.

Her 5 Mayıs yaklaştığında yüreğimin lime lime kesildiğini hissederken; hastanedeki çaresiz bekleyişimi, ölüm haberini duyuşumu, seni toprağa gömüp eve gelişimi kafamda defalarca defalarca yaşayıp yaramın tekrar deşilip kanadığını hissederken anlıyorum ki acı azalmıyor. Sadece o acıyla yaşamaya alışıyor insan. Vücut acıya alışıyor yani.

"Acı eşiği" tabiri vardır ya, o çoook çok yükseliyor. Artık normal insanların üzüldüğü, bozulduğu şeyleri sen görmüyorsun bile. İçinde kopan fırtınayla, yanan ateşle mücadele ederken dışardaki esintileri farketmiyorsun. Hani demişler ya "yalan dünya" diye, onu anlıyorsun artık ve yalan bi dünyayla uğraşacak takatin olmuyor.

Çok anlatmayacağım ama bu 5 Mayıs'ta da aynı acılar derin yaramı dağlamakta, günlerdir acı eşigim zorlanmakta.

Bir fark var ama öncesine göre.
4 yıl bitti.
Senin ölümünün üstünden 4 yıl geçti.
Aynı mezara ikinci cenazeyi koyabilmek için gereken yasal süre geçti.
Artık ölünce senin mezarına gömülebileceğim.
4 yıl sürüyormuş ölen bedenin tamamen çürümesi, o yüzden 4 yıl geçmeden yeni cenazeyi koyamıyorlarmış aynı mezara.
Geçti.
Nasıl geçecek dediğim 4 yıl da geçti.

Vasiyetimdir, baban bilir.
Ölünce ben, Karşıyaka U10-2585'i açsınlar, senin kemiklerini toparlayıp benim başucuma, yüzümün hemen yanına koysunlar. Seni koklaya koklaya uyuyayım orda. Çürüdü gitti beden, kokusu falan kalmadı diyenler olacaktır ama ben o mis kokunu alırım yine. Allah'ın izniyle..

Sen de daha minicikken anne kucağı yerine yattığın o kara toprakta tekrardan duyarsın belki anne sıcaklığını. Gerçi şükürler olsun sen zaten Cennet'in en güzel yerindesin ama küçücük bebek bedeninin o buz gibi toprağın altında oluşu da çok canımı yakmakta.

4 yıl önce  seni toprağa verirken bir elimi koymuştum üzerine toprak atılırken, çekememiştim. Epeyce bi toprak altında kalmıştı ve o ıslak toprak elimi kapladıkça buz kesilmişti elim. Sonraki dönemde mezar taşın yapılana kadar da her ziyaretimde toprağına sokardım elimi. Hep hatırlarım o soğukluğu elimde ve o yüzden yanar içim seni orda düşündükçe. Allah'ım affetsin beni..

4 yıl geçti .
Artık ben ölünce bu dünyada doyamadığım kokuna doya doya, anne-oğul koyun koyuna yatabiliriz.

Devamı --> »

5 Mayıs 2016 Perşembe

2
yorum
Mayıs..

Mayıs ayı geldi yine.
Ne olacak böyle bilmiyorum ki?
Mayıs'a olan bu kızgınlığım nasıl geçecek?
Nasıl affedeceğim bu ayı?

İki yıl önce 5 Mayıs'ta yaktı beni, hala yanarım yanarım bitmez.
Ne bitmez külüm ne tükenmez takatim varmış da iki yıldır ciğerimin tam ortasında yanan kora dayandı.

Her 5 Mayıs'ta seni bir kez daha kaybediyorum, bir kez daha kayıp gidiyorsun kucağımdan.
Sanki bu sefer bir şeyler yapsam kurtaracakmışım gibi hissedip 5 Mayıs  sabah 08:20'den sonra tekrardan ölümün geri dönülmezliğini anlıyorum..

2014 Mayıs'ını tekrar tekrar yaşıyorum.
4 Mayıs gecesi hastanede doktorların beynindeki tümörü bize anlatışını...
Gece acil müdahale edip kafatasında bir delik açtıklarını...
Sabah ameliyata alınacağını...
Ağlayarak dua edişimizi...
Gece saat 3 gibi yoğun bakımda yanına gelip, yaşarken seni son kez izleyişimizi..
O küçücük, mis gibi bebek bedeninin kocaman, her yanı kablo, makine dolu yoğun bakım yatağına hiiiç yakışmadığını...
Dokunmayın dedikleri için sadece ayaklarını okşayışımı..
Ve sabahı tabi..
Ameliyata alınmanı beklerken saat 08:20'de kalbinin duruşu ve 09:05'te öldüğün haberini alışımızla biten hikayen..
O yoğun bakım kapısının önünde babanla birbirimize dayanıp çaresiz bekleyişimiz..
Kaskatı olup titreyişimiz, dilimiz dönmese de yüreğimizle dua edişimiz...
O belirsiz 45 dakikanın sonunda yoğun bakımın o kayar kapısının açılması ve hep birlikte bize yaklaşan doktorlar, hemşireler..
Allah'ım ne büyük acı.
O kötü haberi vereceklerini anlayıp konuşmalarına engel olmak...
"Gidin, gelmeyin bir şeyler yapın... Doktorsunuz siz, bir şey yapın... Yoğun bakım orası, makineye bağlayın bir şey yapın... Bırakmayın oğlumu, bir şey yapın..." 

İnanamadı aklım senin öldüğüne,
Bebekler ölür mü hiç..
Bir anda, hiçbir şey yokken daha anne-babası gencecikken bebekler ölür mü hiç..

İnanmadığım için gösterelim dediler, aldılar içeri.
Koridorda üzeri yeşil örtüyle örtülü metal bir yatak...
Belli ki altında yatan küçücük bir beden...
Hani filmlerde olur ya örtüyü baş tarafından yavaşça kaldırırlar.
Öyle yaptılar, nur gibi yüzün göründü.
Allah'ım ne büyük acı...
Sarıldım o gül yüzüne, kokladım.
Bir yandan da doktorlara gösteriyor, yalvarıyordum.
"Bakın hala sıcacık, ölmemiş işte... N'olur bir şeyler yapın..."
.............
Ertesi gün, 6 Mayıs'ta Karşıyaka Mezarlığının camisinde, Gasilhane yazan o yerde,
Yine aynı şekilde açtılar yüzündeki örtüyü.
Yine sarıldım gül yüzüne, kokladım.
Ama o zaman buz gibiydi tenin.
Vücudunu, göğsünü açtım, son kez gezdirdim ellerimi kokun sinsin diye, 
senden bir şey kalsın bana diye...
Ellerini öpmeye çalıştım ama olmadı, kaskatı olmuş bükülmüyordu kolun.
"Ölü sertliği" diye bir kavram varmış, sonra öğrendim.
Minicik bebeğimin minicik ellerinde, ipek gibi teninde öğrendim "ölüm"ü..




Devamı --> »

3 Aralık 2015 Perşembe

Ailemiz 15 yaşında..

28 Kasım..
Babanla ilk yıl dönümümüz.
Ortak hayatımız 2000 yılının 28 Kasım'ında başlamıştı.
Birlikte olmaya, bir olmaya, birbirimizin olmaya karar vermiştik.
Ve tabi hayatlarımızı birleştirip tek hayat yapmaya..
Artık ne yaşarsak beraber yaşayacaktık, öyle istemiştik.
Bütün iyi şeyleri, güzel günleri, mutlulukları beraber yaşamaya karar vermiştik.
15 yıl olmuş, dile kolay 15 sene..
Dediğimiz gibi de oldu çok şükür.
Bütün iyi şeyleri, güzel günleri, mutlulukları beraber yaşadık.
Tabi kötü günleri, hüzünleri ve "acı"ları da..

Çok hayaller kurmuştuk o günden itibaren.
Birlikte yaşayacağımız hayata dair.
Çoğunlukla mutlu, umutlu, keyifli hayaller.
Kötü günlerin de olabileceğini varsaydık tabi ama böylesi aklımıza bile gelmemişti.
Aklımıza bile gelmemişti, hayattaki en büyük acıyı da ortak yaşayacağımız.
Aklımıza bile gelmemişti 14 sene sonra çocuklarımızdan birinin öleceği.

Şimdi bile tuhaf geliyor, şimdi bile yabancı geliyor bu durum bana.
Hala çocuğu ölen anne-baba olduğumuzu kabullenememişim, benimseyememişim.
Niye ki?
Neden hala tuhaf geliyor ki bana?
Oysa 17 ay oldu çocuğumuz öleli, neden alışmadım ki?
Alışır mıyım ki?
Bu acıya alışılır mı ki?
Devamı --> »

22 Haziran 2015 Pazartesi

2
yorum
Bugün benim doğum günüm, utanıyorum..

Annem, kuzum, yavrum..
Affet annecim beni,
Doğum günüm bugün..
Utanıyorum..

Engelleyemiyorum annecim, bana doğum günü olmasını engelleyemiyorum. Utanıyorum, canım çok yanıyor. Oğlum, minik bebeğim doğum günü nedir bilmeden öldükten sonra ben "doğum günüm" demeye.. Utanıyorum.

Arayanlardan, kutlayanlardan utanıyorum. "Yok, önemli değil, kutlamıyorum zaten" gibi cümlelerle geçiştirmeye çalıştırıyorum konuyu ama olmuyor annecim. Utanıyorum..

Sen öldügünde 32 yaşında olmak üzereydim. Kaldım o yaşta, 32'de. Bu yıl üstüne 1 katmaya dilim varmıyor. Sen o minicik 1 yaşının üstüne 1 bile katamadan öldün ya ben koskacaaaa 33'ü taşıyamıyorum. Utanıyorum..

Hani biz anneler çocuklarımız için deriz ya, ömrümden al onun ömrüne kat diye. Bize baksana annecim, ömür sürelerimize bir baksana. Çocuğun ömrü 1 yıl, anne 33'ü devirmiş. Benim ömrümden alıp seninkine katmadı Allah'ım. Oysa ki çok yalvarmıştım Allah'a senin öldüğünü söylediklerinde. "Yeter bana bu kadar, n'olur Allah'ım oğlumun yerine beni al" diye. "O bu dünyanın hiçbir şeyini görmedi, n'olur oğlum da biraz yaşasın" diye. Pazarlık yapmaya çalışmıştım aklım sıra Allah'la, "ben 30 sene yaşadım, oğluma da 30'a kadar izin ver" diye. Ama şüphesiz ki Allah olması gerekeni biliyordu ve benim yürek acısıyla ettiğim o yakarışları duymadı. Isyan sayma Allah'ım, affet beni, garip ciğerimin kavruluşundandı bil Ya Rabbi..

Ömrümden ömrüne katamadım oğlum. Sen 1 yıl yaşayıp öldün, bense 33'ü bitirdim. Utanıyorum..
Devamı --> »

5 Mayıs 2015 Salı

Yıldönümü..

Yıldönümü..
Ölüm yıldönümü..
Oğlumun ölüm yıldönümü..
Minik oğlumun, bebeğimin, ciğerimin ölüm yıldönümü..

Birçok yıldönümünü aklımda tutardım hep, önemli-önemsiz, alakalı-alakasız, gerekli-gereksiz birçok yıldönümünü hatırlardım nedense. Babanla yaşadığımız birçok ilkin yıldönümlerini, abinin hayatındaki bazı ilkleri, doğum günlerini, düğün günlerini, arkadaşlarımın çocuklarının doğum günlerini..


Ama hep iyi, mutlu, keyifli anlarmış şimdiye kadar yaşadığım yıldönümleri. Acı günlerin de yıldönümü olurmuş meğer, ölümün de yıldönümü olurmuş.


Bugün senin ölüm yıldönümün annecim. 05 Mayıs..


Ne yaşadığımı bilmiyorum, tek bildiğim çok acı verdiği.

Sanki tekrar geçen yıla dönmüşüm de tekrar ölümünü yaşamışım gibi..
Birşeyler yapmalıymışım da bu sefer engel olmalıymışım gibi..
Sanki bir yıl dolmadan geri gelebilecekmişsin de ben bu fırsatı değerlendirememişim gibi..
Sanki tekrardan sonsuza kadar elimden kayıp gidiyormuşsun gibi..

Geçen sene bugün Asil Miran'la şunu yapmıştık, geçen sene bugün Asil Miran'la şuraya gitmiştik gibi gibi çok hayaller kuruyordum senden sonra. Hep geçen sene kadar yakındın bana. Ama şimdi böyle bir cümle kuramayacağım. Çünkü geçen sene bugün sabah 08:20'den itibaren ölüydün annecim. Nefes almıyordun artık, o minik kalbin atmıyordu. Geçen sene bugün bu saatte morgda yatıyordun. Geçen sene bugün bu geceyi annenden uzakta, buz gibi morgda geçirdin. Geçen sene bugün bu saatte o ipek gibi vücudun soğumaya, sertleşmeye başlamıştı. Geçen sene bugün bu saatte ağıtların yakılıyordu bağrımda, ciğerim kavruluyordu acından.


 Artık "Geçen sene bugün.." diye başladığım cümlelerde sen olmayacaksın annecim, öyle güzel şeyler hatırlamayacağım artık bir yıl öncesini düşününce, artık bir yıldan daha uzaksın bana. Sanki daha da uzaklaşıyorsun.


Ne yaptın bugün diyeceksin belki, ölümün olsa da bir yıldönümüydü yaşadığımız. Hiçbir şey yapamadım kuzum. Geçenlerde bir arkadaşım, teyzesinin ölüm yıldönümü için irmik helvası dağıttı işyerinde. O an ben ne yapacağım diye bir zorlandı aklım. Helva yapılırmış, Kuran okutulurmuş ya da mevlüt okutulurmuş yakınlarımızın ölüm yıldönümlerinde. Ama ben hiç bir şey yapamadım annecim. Mezarına dayanıp ağladım sadece, toprağını avuçlayıp ağladım. Ha bir de çiçek topladım sana mezarlıkta. Adını tam bilmediğim sarı papatyalardan bir demet toplayıp koydum mezar taşına. Çocukluğum geldi bir an gözlerimin önüne. Çocukluğumun bahardaki kırları geldi hayalime. Çünkü aynı çiçekleri gördüm bugün yıllar sonra, çocukken de aynı çiçekleri topladığımı hatırladım o an. Aynı sarı papatyalar, kırmızı yapraklı yine papatyaya benzeyen minik çiçekler ve bir de gelincikler. Ağladım sonra çok, keşke hiç büyümeseydim de bu acıyı görmeseydim diye. Sonra hayır dedim tekrardan, büyümeseydim anne olamazdım, bu mucizevi nimeti, evlat sevgisini tadamazdım dedim ve şükrettim yine Allah'a. Abini bana verdi diye, kısa süreliğine olsa da seni bana verdi diye. Bu anneliği bana tattırdı diye..





Devamı --> »

12 Ocak 2015 Pazartesi

Ölü bir insanın doğum günü kutlanır mı..

     Doğum günün bugün, 2.yaş günün. Ama sen öldüğün için 2 yaşına giremedin bugün. Çok kafam karışıyor kuzucum. Bugün benim için çok kıymetli, kutlamak, herkese haykırmak istiyorum oğlumun doğum günü diye. Ama ölü bir insanın doğum günü kutlanmaz ki. Öldüğün için 2 yaşına giremedin ki..

     Geçen yılki doğum günü resimlerine bakıyorum uzun zamandır. Yaklaşan doğum gününün çok önceden başlayan acı çırpınışlarıyla. Bugünün geleceğini biliyordum, acının beni nasıl yakacagını da biliyordum. Ama çaresiz bekledim işte.

     Bebeğimin 2.yaş gününde neler neler yapabilecekken, ne hayaller planlar kurarken mezar taşını öperek kutladım. "Iyi ki doğdun oğlum, iyi ki bizim oğlumuz oldun." dedim ama "Nice yıllara.." diyemedim. Tek yılımız varmış çünkü oğlum, Allah bize sadece bir yıl vermiş. Bir yıl, bir yılbaşı, bir tatil, bir doğum günü.. Bir yıllık umut, bir yıllık mutluluk, bir yıllık ömür vermiş.

     Çok az kuzucum, bir annenin evladına sadece bir doğum günü yapabilmesi, sadece tek doğum gününü görebilmesi çok az. Ama buna da şükür..
Devamı --> »