Kategoriler

6 Haziran 2016 Pazartesi

6
yorum
Evlat orucu..

Ramazan Ayı başladı. Zaman çabuk geçiyor aslına bakarsan. Senden sonra iki Ramazan Ayı geçmiş, bu üçüncü.

Nedense son ikisini çok hatırlamıyorum, en net hatırladığım senle olan. Emziriyordum seni ama yine de oruç tutmak istemiştim. Çok dua etmiştim Allah'a sütüm azalmasın diye. Öyle de olmuştu çok şükür. Ben oruçluyken de sen gayet iyi doyardın, sütte azalma olmamıştı aksine artmıştı bile sanki.

Koşuşturmayla geçen plansız düzensiz bir Ramazan'dı. Tam iftar vakti sen uyanırdın, bazı günler seninle ilgilenicem diye orucumu açamadığım olurdu. Abinden bir parça ekmek isterdim çok dayanamayınca. Kızardım biraz sana içten içe, söylenirdim yani "oğlum bi yarım saat müsaade etsen. Nasıl ayarlıyorsun tam bu saatte uyanmayı!" diye. Ya da sahur vakti ezan okunmasına çok az kalmışken ben hala seninle uğraşıyor olurdum, yine söylenirdim senin vakitsiz uyanmana, uyumamana..

Şimdi o kadar boşum ki. İstesem ne sofralar ne yemekler hazırlarım kendime. Çeşit çeşit yemekler, börekler, tatlılar yapacak kadar çok vaktim var. İlgilenmem gereken küçük bebeğim yok çünkü. Sen yoksun. Tamam vaktim çok ama tadım yok annecim. O koştura koştura, bazen bi parça ekmekle açtığım oruçların keyfi  yok.

Nedense zorlanmıyorum, özel bir hazırlığa gerek duymuyorum. Düşünmüyorum bile ne yaparız, ne yeriz, nerde yeriz diye.  Açlığın, susuzluğun zor geleceğini düşünmüyorum artık. Bedenin aç kalması nedir ki ben asıl evlat orucunu tutuyorum, hem de bir ömür süren. İftarı ahirete kalan evlat orucu benim tuttuğum. Ne sahuru var ne ezan saati belli. Bekliyorum işte bilemediğim bir iftar vaktini. Senin yokluğunun verdiği acı, o acıya sabırla dayanmaya çalışmam ibadet gibi sanki. Bu evlat orucunu layıkiyle tutabilirsem, inşallah, benim bayramım o zaman olacak..
Devamı --> »

5 Haziran 2016 Pazar

Bir Melek daha..

Evlat acısı öyle derin öyle zor ki. Buraya yazdıklarımı okuyarak çok ağlayan oldu bana, benim için dua eden çok insan var biliyorum. Hiç tanımasalar da ne seni ne de beni, azıcık empati yapıp çocuğunun ölümünü düşünen kim olursa olsun dayanamıyor.
En son paylaşımınız benim kıyametimin koptuğu gün tahamın melek olduğu gün 20 gün geçti çok yanıyorum uykusunda melek oldu 25 aylık oğlum bana ulaşırmısınız............. lütfen çıldırıyorum aklımı oynatacam
Şu yukarıdaki yorumu okuyunca da benim içim yandı, "Allah'ım n'olur yanlış anlamış olayım, n'olur yanlış olsun" diye diye defalarca okudum. O annenin şu an çektiği ızdırabı, yaşayarak bilen biri olarak içim çekildi üzüntüden. Yazıştık, telefonla konuştuk. Kısmet olursa bir gün yanına gidip omuz omuza verip ağlayacağım. Çünkü onun şu anda sadece buna ihtiyacı var. Sadece yaşadığı acının ne kadar büyük olduğunu, onun ne kadar zor durumda olduğunu anlayacak birilerine ihtiyacı var. O da biliyor aslında bu dünyanın geçici olduğunu, o da biliyor Cennet'te bebeğine kavuşacağını. Ama yine de dayanması zor işte, her şeye her teselliye rağmen ağlamamak, acıdan kıvranmamak imkansız.

Ben burda dua ediyorum her aklıma gelişinde Allah'ım annesine yardım etsin, ona dayanma gücü versin diye. Oğluşum sen de minik Taha'ya arkadaşlık et orda..
Devamı --> »

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Sadece susarak özlüyorum seni..


Sadece susarak özlüyorum seni.
Sense uzak, çok uzakta
Bir deniz gibisin resimlerde...
Devamı --> »

16 Mayıs 2016 Pazartesi

2
yorum
Anlamsız..

Küsmüşüm senden sonra her şeye,
Şimdi şimdi farkediyorum.
Pek bi anlamı yok geçen günlerin
Öylesine geçiyor zaman.
İsyan değil, haşa
Ama bi anlamsızlık sarmış bütün dünyayı
Sonunda ölüm olmayacak mı
O yüzden anlamsız her şey...

Ölmeseydin ne değişecekti,
Hayat çok mu anlamlı olacaktı?
Ya da abinin varlığı bu hayata yeterli anlamı katmıyor mu?
Tabi ki, çok şükür Allah'ıma..
Muhakkak abin benim en büyük şükrüm,
O olmasaydı asıl o zaman görürdüm bu dünyanın yükünü ben.
Bunu çook iyi biliyorum.

Senin ölümünden sonra dünyaya küslüğüm ölümle ilgili sanırım.
Sen benim gözümü açtın, ölümü öğrettin.
Bu dünyanın yalan oluşunu gösterdin bana, giderek..
Çat diye, bir gecede ölerek..
Bak anne, bu dünya böyle yalan, hayal işte dedin.

O yüzden, senden sonra her durum, her his, her olay boş geliyor bana,
Anlamsız.
Yeterli anlamı yükleyemiyorum hiçbir şeye.

Sonunu bildiğim bir filmi izliyormuş gibi izliyorum dünyayı.
Öyle heyecansız, öyle meraksız...
Birisi birşeye çok sevindiğinde "Gerçek değil hayal bu, kaptırma kendini" diyesim geliyor.
Ya da çok üzülen birine "Bu üzüldüğün basit, geçici birşey, üzme kendini" diyesim; filme dalıp gidenlere filmin sonunu anlatasım geliyor.

Tüm anlamı bu dünyaya yükleyenlere senin ölümünü anlatasım geliyor..
Devamı --> »
Ecel gelir Hak'tan ferman..
Can çekilir kalmaz derman..
Ekin idim oldum harman
Savursunlar yele beni..
Devamı --> »

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Yarım..

Yarım...
Her şey yarım..
Anneler günü bugün,
O da yarım...
Doya doya keyfini yaşamıyorum anneler gününün,
Bir yanım abinin varlığıyla mutlu
Öbür yanım senin yokluğunla azapta..

Annesi ölenler için bugünün verdiği acıyı düşününce
Çok zor...
Benim gibi evladı ölen anneler için de ayrı bi zor bugün..

Herkese kendi çektikleri, kendi acıları zor geliyor muhtemelen
Belki benim sana bu yanışlarım, bir başkası için hafif gelebilir
Ama özünde herkes acıyı, ölümü tadıyor.
Bu da anlamsızlaştırıyor her şeyi
Yarım bırakıyor bütün hisleri...
Her mutluluk, her güzel olay bitecek;
Her acı, her zor gün de geçecek..
O zaman anlamsız işte bütün uğraşlarımız,
Anlamsız, kötü olaylara üzülmelerimiz
Anlamsız, iyi şeylerde de mutlu olmamız..

Asıl amacın, asıl hayatın burası olmadığı gerçeği
Bu dünyayı yarımlaştırıyor.
Burası tamın yarısı.
Ben de ikiye ayrılmış halde bir anneyim
Bir yarım bu dünyada
Bir yarım seninle göçmüş öbür tarafa..

Anneler günü mü?
Yarım yarım kutladım işte..


Devamı --> »

5 Mayıs 2016 Perşembe

2
yorum
Mayıs..

Mayıs ayı geldi yine.
Ne olacak böyle bilmiyorum ki?
Mayıs'a olan bu kızgınlığım nasıl geçecek?
Nasıl affedeceğim bu ayı?

İki yıl önce 5 Mayıs'ta yaktı beni, hala yanarım yanarım bitmez.
Ne bitmez külüm ne tükenmez takatim varmış da iki yıldır ciğerimin tam ortasında yanan kora dayandı.

Her 5 Mayıs'ta seni bir kez daha kaybediyorum, bir kez daha kayıp gidiyorsun kucağımdan.
Sanki bu sefer bir şeyler yapsam kurtaracakmışım gibi hissedip 5 Mayıs  sabah 08:20'den sonra tekrardan ölümün geri dönülmezliğini anlıyorum..

2014 Mayıs'ını tekrar tekrar yaşıyorum.
4 Mayıs gecesi hastanede doktorların beynindeki tümörü bize anlatışını...
Gece acil müdahale edip kafatasında bir delik açtıklarını...
Sabah ameliyata alınacağını...
Ağlayarak dua edişimizi...
Gece saat 3 gibi yoğun bakımda yanına gelip, yaşarken seni son kez izleyişimizi..
O küçücük, mis gibi bebek bedeninin kocaman, her yanı kablo, makine dolu yoğun bakım yatağına hiiiç yakışmadığını...
Dokunmayın dedikleri için sadece ayaklarını okşayışımı..
Ve sabahı tabi..
Ameliyata alınmanı beklerken saat 08:20'de kalbinin duruşu ve 09:05'te öldüğün haberini alışımızla biten hikayen..
O yoğun bakım kapısının önünde babanla birbirimize dayanıp çaresiz bekleyişimiz..
Kaskatı olup titreyişimiz, dilimiz dönmese de yüreğimizle dua edişimiz...
O belirsiz 45 dakikanın sonunda yoğun bakımın o kayar kapısının açılması ve hep birlikte bize yaklaşan doktorlar, hemşireler..
Allah'ım ne büyük acı.
O kötü haberi vereceklerini anlayıp konuşmalarına engel olmak...
"Gidin, gelmeyin bir şeyler yapın... Doktorsunuz siz, bir şey yapın... Yoğun bakım orası, makineye bağlayın bir şey yapın... Bırakmayın oğlumu, bir şey yapın..." 

İnanamadı aklım senin öldüğüne,
Bebekler ölür mü hiç..
Bir anda, hiçbir şey yokken daha anne-babası gencecikken bebekler ölür mü hiç..

İnanmadığım için gösterelim dediler, aldılar içeri.
Koridorda üzeri yeşil örtüyle örtülü metal bir yatak...
Belli ki altında yatan küçücük bir beden...
Hani filmlerde olur ya örtüyü baş tarafından yavaşça kaldırırlar.
Öyle yaptılar, nur gibi yüzün göründü.
Allah'ım ne büyük acı...
Sarıldım o gül yüzüne, kokladım.
Bir yandan da doktorlara gösteriyor, yalvarıyordum.
"Bakın hala sıcacık, ölmemiş işte... N'olur bir şeyler yapın..."
.............
Ertesi gün, 6 Mayıs'ta Karşıyaka Mezarlığının camisinde, Gasilhane yazan o yerde,
Yine aynı şekilde açtılar yüzündeki örtüyü.
Yine sarıldım gül yüzüne, kokladım.
Ama o zaman buz gibiydi tenin.
Vücudunu, göğsünü açtım, son kez gezdirdim ellerimi kokun sinsin diye, 
senden bir şey kalsın bana diye...
Ellerini öpmeye çalıştım ama olmadı, kaskatı olmuş bükülmüyordu kolun.
"Ölü sertliği" diye bir kavram varmış, sonra öğrendim.
Minicik bebeğimin minicik ellerinde, ipek gibi teninde öğrendim "ölüm"ü..




Devamı --> »